CO Mimarlık | “Mekan Tasarlamak Bir Hikaye Yazmaktır”

1 27.544

IMG_1782

Bu hafta CO Mimarlık kurucusu Cüneyt Onur ve ortağı Özge Saraçoğlu ile yaşlı ama dinamik olarak tanımladıkları ofisleri ve mimarlık üzerine çok keyifli bir söyleş gerçekleştirdik.

CO Mimarlık ne zaman ve kim tarafından kurulmuştur?
C.O. : 1992 senesinde önce şahıs firması, 1996 senesinde Ommi Mimarlık ismi ile Ltd. Şirket olarak kurulmuştur. Bugün unvan değişikliği ile aynı şirket Mimar Cüneyt Onur ve Y. Mimar Özge Saraçoğlu ortaklığında, CO Mimarlık adı altında faaliyetine devam etmektedir.

Bize kendinizden ve işe başlayış sürecinizden biraz bahseder misiniz?
C.O. : 1990 senesinde Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Bölümü mezunuyum. Hiç ara vermedim. O günden bugüne kadar mesleğimi yapmaya çalışıyorum. Mesleğimin ilk yıllarında tek başıma işlerde yaptım fakat daha profesyonel işler yapmak için mutlaka bir ekip kurgusuyla çalışmanız gerekiyor.

Ö.S. : 1990 senesinde Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü mezunuyum. Mezun olduktan sonra Cüneyt Bey’in yanında çalışmaya başladım. O zamanlar ofis Ommi Mimarlık ismiyle hizmet veriyordu. Yüksek lisans eğitimi için bir süre ara verdim çalışmaya. Tasarım kürsüsünde yüksek lisansımı tamamladıktan sonra yine Cüneyt Bey’in yanında çalışmaya devam ettim. Baktım ki bur da olmayı ve çalışmayı seviyorum; Cüneyt Bey ile oturduk, konuştuk ve yolumuza ortak olarak devam etmeye karar verdik : )

IMG_1799
Cüneyt Bey, özellikle müşteriniz sizden iş sürecinde “deli mimar”, işin sonunda “dahi mimar” olarak bahsediyormuş. Doğru mudur bu?

C.O. : Evet böyle bir lakap taktıkları doğrudur. Açıkçası inandığımız süreçte ilke ve prensiplerimizden çok geri adım atmıyoruz. Müşteri için bazen ne kadar az para harcadığı önemli oluyor. Bizde buna “Sizin ne kadar az para harcadığınızı değil, ne kadar çok para kazanacağınızı ve işin sonundaki memnuniyetinizi önemsiyoruz ” diye cevap veriyoruz. Misal mekanı kurgularken işçilik ve malzeme ihtiyacınız oluyor. Müşteri işin bu sürecinde; düşük maliyetle, en iyi sonuç beklentisine girebiliyor. Böyle bir şey çok mümkün değil tabi ki. Biz her zaman ihtiyaç kadar ilkesini benimseriz. O zamanlar bu konulardaki direncimiz sanırım bize bu lakapları kazandırdı.

Mimarlık eğitimi almadan önce veya sonrasında farklı bir meslek düşünceniz oldu mu?

C.O. : Çocukluk ve ergenlik dönemimde pilot olmak isterdim. Zaten Kuleli Asker Lisesinde okudum ama göz nedeni ile sağlık muayenesinde elendim. Sonrasında mimar olmaya karar verdim.

Ö.S. : Üniversite sınavlarına hazırlanırken ürün tasarımına yoğun bir ilgim vardı. Bugün alan olarak çokta uzağında değilim aslında bu isteğimin. Belki bu konuda özel bir formasyon sahibi değilim fakat yaptığımız işte çoğu zaman mekanı ve mekana kimlik kazandıran ürünleri bir bütün olarak ele alıp detaylandırarak tasarımlarımızı gerçekleştiriyoruz.

Ofisinizin ismi ve ofis felsefeniz hakkında neler söylemek istersiniz?

C.O. : Ofisimizin ismi aslında Cüneyt Onur’un baş harflerinden geliyor. Özge Hanım ile ortaklığımızdan itibaren İngilizce karakter olarak ele alırsak Cüneyt & Özge ikilisine de atıfta bulunuyor diyebiliriz. Ofisimiz genel olarak sosyal alanlar konusunda çalışmaktadır. Bugüne kadar 200’ ün üzerinde cafe, restoran ve benzeri mekan tasarımı ve uygulamasını yaptık. Çalışmalarımızda kalıplaşmış tasarım fikirlerini mekana uygulamaya çalışmaktansa, mekanın hikayesine göre tasarım yapmayı tercih ediyoruz. Buna örnek olarak Ankara’da yaptığımız bir restoran projesinin çıkış noktasını anlatabilirim size. Ankara’nın oturmuş köklü restoranlarından biridir Düveroğlu. Üçüncü kuşak sahipleri ile oturup konuştuk daha yakından tanımak ve ne istediklerini tespit edebilmek adına. Oğulları “Biz artık oturmuş bir işletmeyiz, meşhuruz buna göre şöyle lüks böyle şatafatlı vs. bir iç mekan tasarımı istiyoruz.” Dedi. Ben onlara “Kaç doğumlu bu restoran” diye sordum. 1968 olduğunu söylediler. Bizde “Gelin 1968 model bir dekorasyon yapalım buraya” dedik. Beyler biraz endişeli yaklaştılar bu fikre ama beyefendinin eşi hemen gözleri parlayarak kabul etti. Bizde hikâyesinde kuruluşunu referans aldığımız bir tasarım kurgusu geliştirdik ve gerçekten müthiş bir ticari başarı kazandı mekan.

Ö.S. : Gıda sektöründe hiç faaliyet göstermemiş veya adı daha önce duyulmamış mekanların da tasarımlarını yaparken marka ve zincir işletmeciliğine dönüşebildiğine şahit olduk. Dolayısıyla bu konuda da artık işletme fikirleri verebilecek kadar da tecrübelendiğimizi düşünüyoruz. Bunun en somut örneği; Ot Cafe ve 6:45 Kaybedenler Klübü projelerimizdir. Her iki marka içinde hem mimar olarak ortaklık yapısı içinde bulunmaktayız hem de operasyon grubu ile beraber işletme ve yönetim kararlarını alan İcra Kurulu içinde görev almaktayız.

Ekibinizde kaç kişi yer almaktadır? İş bölümünü neye göre ayarlamaktasınız?

Ö.S. : Ekibimizde Cüneyt Bey ve benim dışımda; 1 mimar ve 4 iç mimar arkadaşımızla birlikte çalışıyoruz. Ofis işlerimizde yardımcı olan bir ablamız ve iki sevimli kedimiz var.

C.O. : Beni ofiste çok tutmazlar :). Ben daha çok müşteri ilişkileriyle, iş takip ve yönetimiyle ilgilenen taraf oluyorum. Özge Hanım ofis şefimiz ve tasarım sürecini yöneten kişi oluyor.

Ö.S. : Aslında her arkadaşımız kendi projesini yönetir. Danışmak istedikleri konuları danışırlar ve ekiple birlikte çalışarak Cüneyt Bey’e proje desteğinde bulunuyoruz.

Bir projeye başladığınızda nasıl bir süreç izlemektesiniz?

Ö.S. : Öncelikle müşteriyi tanımaya özen gösteririz. Müşterinin hem işletme becerisini, beklentilerini anlayabilmek için hem de arzu edilen hedef işletmenin bölgesine uyumluluğunu inceleme fırsatı bulabilmek için, mekanda ve mekanın bulunduğu sosyal çevresinde zaman geçirerek tanımaya çalışırız.

C.O. : Sonrasında, eğer mevcut bir işletme var ise işleyişini tanımaya çalışırız. Fonksiyon ağırlıklı bir yandan ön tasarım yaparken, bir yandan da ürün, hedef kitle, müşteri beklentisi konularında da kararlar almaya çalışırız ki; bu kararlar işletmenin genel yapısal karakterini ve mimari duruşunu etkiler. Tüm bu analizleri netleştirdikten sonra ve tasarımı buna göre kurguladığınız zaman gerisi çok güzel ve temiz olarak ilerliyor.

Sizce “İş alabilmek için çevre olmadan olmaz” algısı hangi ölçüde geçerlidir?

C.O. : Bu soru bir anımı anımsattı bana. Mesleği yapmaya başlayalı 6-7 sene olmuştu. Bir mesleki büyüğüm Sayın Bican Tuğbek ile sohbet ederken kendisi “Mimarlıkta başarı %30’u mimari beceriyle, %30’u ticari beceriyle, %40’ı çevre faktörüyle ilişkilidir. Sence 100 üzerinden sen kaç alırsın ?”diye sormuştu. Kendimce bir iç muhakemeden sonra “%15-16 civarıyımdır herhalde” diye cevap vermiştim kendisine. Sonra konuyla ilgili bana bir takım sorular sorarak puanlama yaparak cevap vermemi istedi. Testin sonunda %7 ya da %8 alabilmiştim : ). Çevre sahibi olmak şüphesiz çok değerlidir. Ancak bir işi yapmak için davet edilmiş olmak o işi yapmaya muktedir olmak anlamına da gelmez galiba tek başına. Sizin yaptığınız işte kendinizi yetiştiriyor olmanız lazım. Dolayısıyla tek başına çevreden bahsetmenin doğru olmadığı kanaatindeyim.

Peki bu değerlendirmeyi bugün yaparsanız 100 üzerinden kaç verirsiniz kendinize

C.0. : O gün değil belki ama bugün %15-16 alırım diye düşünüyorum 🙂

Tasarım da en önemli kriter nedir sizce?

C.O. : Öncelikler yaptığımız iş insan için yapılan bir iş dolayısıyla insanın yaşamsal alışkanlıkları bu işte çok önemlidir. Bir cafe tasarımından bahsettiğimizi varsayalım; içinde hizmet edeceğiniz bir insan grubunun beklentileri çok önemlidir. Sonra o mekanın fiziksel yapısı çok önemlidir. İşletmecinin dünyaya bakış açısı çok önemlidir. İş yaptığınız bölge çok önemlidir vs. Dikkat ettiyseniz her şeyden bahsetmeye başladık; müşterinin kendisinden, müşterinin müşterisinin beklentisinden sonra sosyolojik potansiyelden. Yani tek bir kıstası yok bu işin aslında.

Günümüzde tasarım süreci tamamen bilgisayar ile bütünleşti fikrine katılıyor musunuz?
Ö.S. : Evet günümüzde bilgisayar destekli bir tasarımdan bahsetmek mümkündür. Ancak tasarımın kişi tarafından yapıldığını, bilgisayarın sadece işleri hızlandıran bir araç olduğunu unutmamak gerekir diye düşünüyorum.

Mimarlık mesleği ülkemizde gerekli ilgiyi görebiliyor mu? Bu mesleği tercih eden meslektaşlarımıza ne söylemek istersiniz?

C.O. : Bugün mimarlık mesleğinin, özellikle tasarım konusundaki profesyonel yardım talebinin benim gençlik yıllarıma oranla çok daha yüksek olduğunu, daha çok ilgi gördüğünü yaşayarak şahit olduğumu söyleyebilirim. Bana göre eğitimi hiç bitmeyen bir meslek sahibiyiz. Ben 51 yaşındayım hala öğrenmeye çalışıyorum. Dolayısıyla her daim öğrenmeye açık olmak ve yeniliği takip ediyor olmak gerekiyor sanırım. Ayrıca çok iyi bir gözlemci ve analizci olmayı gerektiriyor bu meslek. Meslek icabı ya bir mekan ya da bir yapı içerisindeyiz mutlaka ancak ne kadar analiz ediyoruz bunu sorgulamamız lazım mutlaka. Kolay bir meslek değildir bu yüzden mutlaka severek yapılması gerekir. Birçok yönden eksikleriniz olabilir. Zamanla tecrübe ederek, üzerinde çalışarak bu eksikliği muhakkak giderebilirsiniz ancak sevmiyorsanız kesinlikle yapamazsınız.

Bazen mimarlar belli bir tarzı, ekolü benimseyerek tasarımlarında genelde o çizgi üzerinden giderler. Sizin tasarımlarınızda hepsinin ayrı bir dinamikte olduğunu görüyoruz. Aynı işletmenin şube tasarımlarında dahi ne tarz olarak ne konsept olarak çok bir tekrar ve benzerlik göremiyoruz. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

C.O. : Kesinlikle doğru bir tespittir. Biz moda olmuş trendlerden, mimari akımlardan çok; ürün, hedef kitle, mekanın bulunduğu sosyal çevre, müşterinin işletme yeteneği gibi kıstasları göz önünde bulundurarak, fonksiyonun ağır bastığı projelere imza atmaya özen gösteriyoruz. Sanırım bizi anlatan kilit nokta bu; özgün olmak. Dolayısıyla aynı işletmenin bir şubesi olsa dahi bulunduğu mekanda hitap edeceği çevre, mekanın fiziksel özellikleri gibi kıstaslara göre kurgu yeniden şekilleniyor ve çıkış noktamız değişebiliyor. Sonuç olarak bambaşka bir hikayeye sahip bir mekan çıkabiliyor ortaya. Kısacası, tasarladığımız her mekanın bir çıkış noktası, kendine ait bir hikayesi mutlaka vardır ve bu hikayelerde özgün olmayı önemsiyoruz.

Bizimle paylaşmak üzere, seçmenizi istesek en farklı projeniz veya projeleriniz nelerdir?

C.O. : Belki bugün için fiziksel ve duygusal bağımız var diye Ot Cafe Zincirleri diyebiliriz. Hem kültürel bir yapının devamı niteliğinde ve kısmen iç içe hem de farklı katmanlar tarafından kolayca kabul edilmiş olması bunda etkilidir. Ayrıca Balıkçıköy Çayyolu Projesi ve 2003 senesinde yaptığımız, bugün için bile tasarım güncelliğini koruyan, Peppermill Projesi 13 sene önce meslekte restoran cafe tasarımı konusunda özellikle Ankara’da adımızı ön plana çıkardığından bizim için unutulmaz projelerdendir.

IMG_1826 IMG_1805IMG_1829

1 Yorum
  1. çetin uysal diyor

    çok güzel bir hikaye olmuş gerçekten her tasarımın altında bir hikaye olması tasarım yapacağımız yerin geçmişi başlagıç noktası hikayesinin ordan başlaması çok güzel…

    hayat kısa bir çizgiyse bırakın biz çizelim.

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.