Faust: Bir Devre İlham Veren Eser
“Üstümüzdeki gök kubbeleşmiyor mu? Altımızdaki yer sapasağlam durmuyor mu? Yıldızlar bize dostça bakarak yükselmiyor mu? Ben, kendi gözümle senin gözüne bakmıyor muyum? Evrendeki her şey insanın kafasına ve kalbine etki etmiyor mu? Ve her şey sonsuz bir ilahi sır halinde yakamızda dolaşıp durmuyor mu? Eğer kalbini tüm bu saydıklarımla samimi olarak doldurup bu duygularla mutlu olabiliyorsan, bunun adına ister şans, ister gönül, ister aşk, istersen Tanrı de, ne fark eder? Hepsi aynı şey değil mi? Ben ona bir isim bulamıyorum. Bence duygu her şeydir. İsim ise boş bir gürültü ve göğün güzelliğini ve ışığını sislendiren basit bir dumandır.” – Faust
1749–1832 yılları arasında yaşamış olan ünlü Alman ozanı ve oyun yazarı Goethe’nin “Faust” adlı eseri dünya klasikleri arasında önemli bir yer tutmaktadır. Faust, Goethe’nin bütün eserlerinin bir birleşimi olarak kabul edilmektedir. Goethe’nin neredeyse tüm yaşamı boyunca yazarak 83 yaşında ölümünden kısa bir süre önce tamamladığı bir yapıttır. “Sanatta hiçbir zaman kusursuz yoktur, en iyi sayılabilecek bir yapıt ancak oldukça iyidir” der Goethe, Faust, yazarın yaşamının elli yıllık emeğini alarak, haklı bir üne kavuşmuştur. Faust’un konusu kısaca; şeytana hep yenilmiş olan insanoğlunun şeytanla bahse girişidir. Eserde insanı temsil eden Faust’la şeytanın mücadelesini anlatılmaktadır. Faust, varlığın anlamını sorgularken kendi içindeki iyi ile kötünün amansız savaşından kötülük yani onu sembolize eden şeytan mağlup ayrılacaktır. Faust’ta işlenen iyi ve kötü arasındaki bu amansız savaş, birçok sanatçıya da ilham kaynağı olmuştur.
Faust, bilgi ihtirası içinde kıvranan biridir, pek çok ilme vâkıf olan Faust, kendisinin aslında hiçbir şey bilmediğini düşünmektedir. Mefisto ise sembol olarak şeytanın kendisidir. Faust’u yoldan çıkarmak için her yolu dener. Bahsin konusu “insan”dır.
“Gökte Tanrı ile şeytan aralarında bir bahse tutuşmaktadırlar. Şeytan Faust’u kolayca baştan çıkartacağını iddia ederken Tanrı ise, ruhunun iyiliği sayesinde doğru yolu bulabileceğini bilmektedir.Tanrı, insanın yaradılış erdemine sahip çıkacağını ve gerçeği bulma arayışına çıksa da, eninde sonunda kendine döneceğini ileri sürerek bu yanılsamayı önemsemiyordur. Çünkü O’na göre, insan hatalar yapabilirdi. Ancak bu hatalar sonucunda edindiği tecrübeler er geç onu mutlak gerçeğe götürecek, yani kendisine geri döndürecektir. Şeytan (Mefisto) ise, insanın bencil olduğunu ve amaçlarına ulaşmak için her zaman kendisine muhtaç ve bağımlı kalacağını iddia ediyordur.”
Goethe, Faust’un konusunu çok eski bir öyküden almıştır. Şeytanla bahse giren insanoğlu teması birçok öyküye ve oyuna da konu olmuştur. Goethe “Faust” karakterini Şeytan Mefistofeles’e yenilmeyen bir insan olarak incelemiş ve evrensel bir insan tragedyası yaratmıştır.Faust, felsefeyi, tıbbı, doğa bilimlerini, teolojiyi araştırmış, gençlik ve olgunluk çağını yeryüzünün sırlarını çözmek için tüketmiştir. Faust’un bu arayışı Şeytan’ı (Mefistofeles) rahatsız etmektedir. Çünkü pek çok insanı felaketlerle yok etmesine, pek çok insanı dünyasal hazlarla uçuruma düşürmesine karşın, yeryüzündeki Faust adındaki doktor, akıl ve bilgi ile kendisine direnmektedir. Tanrı’dan Faust’u doğru yoldan çıkarmak için izin isteyen Mefistofeles, onun bunalımlar içinde olduğu bir gece karşısına çıkar ve Faust’a dünya hazlarını vaat eder. Bir iddiaya girerler. Mefistofeles, onun bilgi hastalığından kalbini kurtaracak, yaşatacağı en güzel hazlar karşısında Faust ”Ey zaman… Dur! Ne güzelsin!” diyecek olursa iddiayı Mefistofeles kazanmış olacaktır.Bahse göre, Mefisto, Faust’un bu anları yaşamasını sağlayacak; karşılığında da onun ruhuna sahip olacaktır. Faust’un iddiayı kazanması için, yaşayacağı güzel anlara “Geçme, Dur…” demeyecek; dolayısıyla dünyevi zevkler için ruhunu Mefisto’ya satmayacaktır. Aksi olursa, bahsi kaybedecektir.
Mefisto, Faust’u farklı yöntemler ve dünyasal hazlarla yönlendirmeye çalışır fakat Faust, her şeye rağmen şeytana beklediği cevabı vermez ve bahsi kazanır. Faust’ta, iyilik ve kötülük kavramları karşı karşıya gelir.
Faust, hayatın akışı içinde, gerçeğe ve mutluluğa ulaşma yolunda hatalar yapmış; Şeytan’ı bu amacı doğrultusunda kullanmış; ondan yardım almış; ancak hiçbir suretle ruhunu ele geçirmesine izin vermemiş; onun hizmetine girmemiştir. Bu sonuca göre, Mefisto, insanları sürekli olarak kötülüğe sürüklemek istese de, bir şekilde iyiliğe yol açan bir gücü simgeliyordur. Faust ise, hayata karşı istekli, aktif, tutkulu ve hayatın kötü anlarında bile karamsar duyguların pençesine düşmeyen “yetkin insan”ı temsil ediyordur.
Faust, beşeri mutluluğu faaliyette bulur. Öğrenmek, düşünmek, sorgulamak, farkında yaşamak ve en önemlisi bu doğrultuda düşüncelerini eyleme de dökebilmek gerekliliğini anlamıştır. Faust, ruhsal özgürlüğe ulaşmanın maddi arzularını kontrol etmek ve bencil olmamakla mümkün olabileceğini anlar. İçindeki erdemle, iyi, doğru ve güzel mottoları ile hakikat arayışında olan “gerçek insan” yolculuğunda zaman zaman Mefisto’ya başvursa da, “insan gibi insan” iradesi ile zaman içerisinde doğruyu göreceğinden Mefisto, hiçbir zaman gerçek insanın özüne hükmedemeyecektir. Bedenini dizginleyen, kendine hâkim olan birey yaşamını faydalı amaçlara ulaşmaya odaklayarak sürdürecektir. O, kendi yaşam bilincine kavuşmuştur ve sadece kendi için yaşama lüksü çok gerilerde kalmıştır. Faust kendi içindeki özüne, yani Tanrı’nın güvendiği erdemine, tanrısal özüne geri dönmüştür. Faust karakteri azimli, ne istediğini bilen, yaşamını kontrol eden ve kötü yanına yenik düşmeyen, onunla amansızca savaşan bir karakterdir.
“İnsan kendisine, doğru bir kazanç yolu bularak aklı ve sağduyusu ile sanatlı sözcüklere gerek duymadan da kendisini ifade edebilir. Eğer bir şey söyleme konusunda gerçekten kararlıysanız, kelimelerin peşinde koşmaya ne gerek var? İnsanlığa gösteriş yapmaya çalışan süslü konuşmalar, sonbaharda kuru yaprakları hışırdatan rüzgâr gibi sevimsiz ve tatsızdır.”– Faust