Benim Mekanım!

0 1.094

1923 yılında Henry Frugés adlı bir Fransız sanayici, ün kazanmış ama yapıtlarıyla kalıcılığını henüz ispatlayamamış  36 yaşındaki mimar Corbusier’den fabrikasında çalışan işçiler ve aileleri için lojmanlar tasarlamasını ister. Corbusier’i tanıyoruz, modernizmin Fransa’daki öncüsü. Artık kült olmuş yapısı Villa Savoye ile bilinen, kendisini toplu konutlar ve kalabalık şehirler için daha iyi yaşam koşulları sağlamaya adayan Corbus1ier’in , Bordeaux yakınlarında inşa edilen lojmanları kutu gibi görünümleri, uzun dikdörtgen pencereleri, dümdüz çatı ve duvarlarıyla birer modernizm abidesidir. Bu yapılara hiçbir yerel ve kırsal özellik katmamakla övünen mimarın iç mekanda da hiçbir süs içermeyen beton yüzeyler ve çıplak ampuller kullanması onun sanayi ve teknolojiye ne kadar hayranlık duyduğunun açık bir göstergesidir.

 

2

Fakat güzellik anlayışı bu yapıları kullanacak olan işçiler için hayli faklıdır. Onlar her gün aynı mavi önlükleri giyerek kocaman hangarlarda çalışmak, çam ağacından yapılmış kutulara şeker doldurmak zorundadır. Ve pek çoğu fabrikada çalışabilmek için civar köylerdeki evlerini bırakıp gelmiştir, bu yüzden evlerini özlemektedirler. Vardiyaları bitince döndükleri yerin yine sanayi dünyasını çağrıştırması en son istedikleri şeydir.

 

Birkaç yıl sonra işçiler , birbirinin aynısı olan bu evleri farklılaştırmayı başarırlar ve onlara bırakmak zorunda kaldıkları yaşamı hatırlatacak ayrıntılar eklerler. Bacalar inşa eder, pencerelere ahşap çerçeve ve kepenkler koyar, duvarları çiçekli duvar kağıtlarıyla kaplar, küçük bahçeleri kümes telleriyle çevirirler. Hatta bunlar da yetmezmiş gibi bahçeleri cüce heykelleriyle süslerler.

3

4

5Aynı durumu çalıştığı sıkıcı ofisi renklendirmek isteyen Ben Brocker’da görüyoruz. Brocker bu durumu değiştirmek için bir şey yapması gerektiğini düşünmüş ve gerekli izni alınca kolları sıvamış. Ve aklına gelen ilk şey ofis malzemesi ‘post-it’leri farklı işlevlendirerek kullanmak olmuş. Daha sonra 300 dolarlık bütçeyle 9000 yaprak post-it satın alan Borcker, patronuyla birlikte nasıl bir tasarım istediği konusunda düşünmeye başlamış.

6Ve aradıkları renkli, eğlenceli çözümü süper kahramanlarda bulmuşlar. Bunun üzerine duvarlarında ‘Spider man, Iron man, Batman; Wonder Women, Superman’ gibi kahramanlar olan bir ofis oluşturmuşlar. Yapım aşamasına aileleriyle tüm çalışanlar katılmış ve aynı zamanda aralarındaki birliktelik ruhunu da pekiştirmiş olmuşlar.

Ve sonuç olarak ortaya saatleri saydıkları ofisten bambaşka , eğlenceli bir ofis çıkmış. Sonunda yeni ofis hakkında ‘Artık sabahları kalkıp ofise gelmekten büyük keyif alıyoruz.’ diye konuşuyorlar.78

Güzel mekanların nasıl oluşması gerektiğine dair iç güdüsel bir yaklaşımımız olabilir ama güzellik yasaları diye bir şey de yoktur. Mekanlar kişiden kişiye değişen faklı hislere sebep olabildiği gibi, bizlerde mekanı kendi ruhumuza, beğenilerimize ve isteklerimize göre kişiselleştirebiliriz.

Stendhal’in de dediği gibi; ‘Kaç çeşit mutluluk varsa , güzelliğin de o kadar çeşidi vardır.’

Siz siz olun mekanlara ruhunuzu katmaktan vazgeçmeyin. 🙂

 

Rumeysa GÜLGÖNÜL

Kaynak: http://twistedsifter.com/2015/04/employee-uses-post-its-to-turn-office-walls-into-superhero-murals/

Alain de BUTTON/The Architecture of Happiness

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.