”Habitat” için son günler!
Bilindiği üzere” Habitat” kelimesinin sözlük anlamı; bir organizmanın yaşadığı ve geliştiği yer olarak tanımlanıyor. İstanbul Modern’de uzun zamandır bu kelimenin anlamına uygun bir fotoğraf sergisi yer alıyor.
Yaşam alanları üzerine farklı bakış açılarını bir araya getiren bir fotoğraf sergisi olma özelliği taşıyan ”Habitat”; kavramın tam karşılığını bizlere gösteriyor. Eğer habitat, yaşamın temel devinim ve çatışmalarının sahnesini tanımlayan kavramlardan biri ise ki öyle; hayatta kalabilmek ve soylarını devam ettirebilmek için tüm canlılar, bulundukları ortama uyum sağlamak ya da sürekli bir arayış içinde yer değiştirmek zorundalar. Yaşam alanları, güncel koşulların baskısı altında fiziksel olarak yeniden kurgulanıyor ve yapılandırılıyor. Biyolojik, kişisel veya siyasi alanları belirlemek için çekilen sınırlar, çoğu zaman çelişki ve çatışmalar doğuruyor. Diğer yandan mekânlar sadece fiziksel müdahalelerle şekillenmiyor mutlaka… Toplumun ve bireyin kendi içlerinde ve birbirleriyle doğrudan etkileşim halinde olan hafızaları da bunda oldukça etkili. Yaşanan olayların bıraktığı izler,zihinlerde yaşamaya devam ediyor ve yeniden üretiliyor. Habitat, değişen güç dengelerinin yarattığı sürekli dönüşüm içinde kavramsal ve fiziksel olarak her an tanımı değişebilen bir kavram olma özelliği taşıyor.
Kentlerin sürüklendiği küresel akımlar karşısında bireylerin direnme çabası, insanın ideal yaşam alanını nasıl tanımlayabileceği ve mevcut koşulların bizlere sundukları halen tartışılan konular arasında iken; yaşam alanı üzerine farklı tahayyülleri bir araya getiren “Habitat” sergisi, yaşanan mekânı şekillendirme konusunda söz sahibi eşitler arasındaki çatışma ve denge arayışları etrafında oluşturulmuş. Metropollerin bitki örtüsü ve kırsal alanlar üzerindeki iktidarı, değişen politikalar ve nüfus dengeleriyle sürekli geri dönüşüme maruz kalan şehir hafızası, barınma hakkı için verilen yaratıcı mücadele gibi konular ”yaşam” kavramını şekillendirirken aynı zamanda var olabilmek için gereken temel ihtiyaçlara dikkat çekiyor. Hepimizin kendine özgü bir mekan algısı ve yaşam stratejisi var.
Hal böyle olunca hepimizin kendine göre sınırları da oluyor.Bunlar kimi zaman fiziksel kimi zaman da hayali sınırlar ve her ikisi de bizi tarifliyor.Güven algımıza bağlı olarak saldırı ve savunma tercihlerimiz var. Hepimizin ortak alanı olan habitatta kavramların çatışmasını yaşıyor gibiyiz bir bakıma… Hepimize göre o kavramların farklı yorumları olunca da çeşitlilik kaçınılmaz oluyor.