Erul.Design | “Yaşayan mekanlar tasarlıyoruz”

0 4.144

nse3

Bu hafta erul.design/Istanbul kurucusu Nihat Sinan Erül ile birlikte tasarım ve tasarımcı üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Bize biraz kendinizden ve erul.design/Istanbul ofisinin kuruluş hikâyesinden bahseder misiniz?

N.S.E.  : 1974 yılında İstanbul’da doğdum.  Dedem dekoratör ve ressamdı, 95 yaşında vefat etti. Annem de ressam ve sanat meraklısı biridir. Yani anlayacağınız genlerde varmış. Baba tarafım tamamen bankacı, sigortacı, beyaz yakalı dediğimiz meslek grubundandı. Ben her zaman babamın o ceketli ve kravatlı görüntüsüne karşı o şekilde çalışmayacağım ben t-shirt ile çalışacağım düşüncesindeydim. Mimar olacağım diyordum hep.  Derslerim çok iyi değildi. Lisede sınıfta bile kaldım. Hep orta ayarda çalışırdım daha çok gezmeyi, yaşamayı seven bir insandım. Üniversite sınavını kazanamadım ve Bilkent Üniversitesi’ne İç Mimarlık bölümüne yetenek sınavıyla girdim. İyi ki de Bilkent’e girmişim, benim için çok iyi oldu. Üniversitede de tasarım eğitimi falan da hikâye bence,  eğer içinde varsa ve altyapın iyiyse tasarım yapabilirsin sonradan eğitimle olacak bir iş değil. Fakat seramik, fotoğraf ve resim gibi sanatsal yönlü ek derslerle ufkunuz genişliyor. Bizim dönemimizde bilgisayar kullanımı yasaktı. Son bitirme projemi baştan sona çizimleri ve 3 boyutluları dâhil bilgisayarla yapıp büyük bir risk aldım. Üniversite sırasında da 2 sene Murat Germen hocamın yönlendirmesiyle  Ahmet İğdirligil’in yanında staj yaptım. Son sene de ve mezun olduktan sonra  Hasan Mingü’nün yanında çalıştım ve teknolojiye çok meraklı olduğum için çalıştığım 3 sene boyunca ofisin bilgisayar dan sorumlu mimar oldum.  Öyle bir çalışma ortamı vardı ki herkes birbirine ilgisiz davranıyordu. İyi yaptın, güzel oldu gibi hiçbir takdir yoktu ama gerçek bir okul mahiyetindeydi zaten birçok arkadaşımdan benden sonra orada çalıştı.  Bir ara kendi iş yerimi kurma için girişimde bulundum ama o dönem gerçekleşmedi bu hayalim. Bu durum duyulunca hoş karşılamadılar ve işten çıkardılar beni. Zaten herkes elle çizdiği ve ben bilgisayar kullandığım için herkes “Sen yeteneksizsin, senden tasarımcı olmaz diyorlardı.”  Sonrasında 6 ay kadar freelance çalıştım. Bu arada benim çocukluğumdan beri gece klübü, restoranlar ve eğlence sektörüne çok büyük merakım vardı.  Mekânlara gidip ışık ve sesi incelemekten ve öyle mekânlarda bulunmaktan çok büyük keyif alırdım. Türkiye’de benim bu ilgi alanımda bu işi kim iyi yapar diye araştırdım ve Mahmut Anlar’a ulaşıp iş başvurusunda bulundum. Beni görüşmeye çağırdılar ve hemen işe başladım. Orada sıfırdan başladım, işinizi doğru yaptığınızda her zaman yükselirsiniz. 7 sene çalıştım Geomim’de, son 4 senesinde ortak oldum. WANNA, Anjelique, W İstanbul gibi çok güzel ve kaliteli mekanları birlikte yaptık. 2007 yılında artık ayrılma zamanı geldi ve kendi işimi kurdum. 9 senedir aynı çizgide kendi işimi yapıyorum. O çizgiden kastım; ofisin rahat olması, çalışan herkesin kendi sorumluluğunu bilmesi, her çalışan sanki buranın sahibi gibidir. Tasarım, detay çizim, 3 boyut sunum, şantiye gibi kalemler için çalişan ayrımı yoktur bizde. Herkes her işi yapar.

 

IMG_3668

İç mimarlık eğitimi almadan önce veya sonrasında farklı bir meslek düşünceniz oldu mu?

N.S.E. :  Hiç başka bir mesleği düşünmedim. Ben o konuda şanslı olanlardandım. Olmak istediğim şey hep bu meslek çerçevesi içerisindeydi. Mimarlık istiyordum mesela ama çok bana uygun olmadığını asıl iç mimarlık mesleğinin uygun olduğunu çok kısa zamanda fark ettim. İç mimar da modacı gibidir işin daha ince detayıyla, zorlu kısmıyla ilgilenir.

Ofisinizin ismi ve ofis felsefeniz hakkında ne söylemek istersiniz?

N.S.E  : Aslında isim bulma konusunda çok iyiyimdir ama kendi ofisim için bir isim bulamadım :). erul.design olarak başladık sonrasında sonuna İstanbul’u da ekledim. Çünkü bana göre İstanbullu olmak çok güzel. Şuanda da zaten bütün sosyal medya mecralarındaki ismim ‘IamfromIstnbll’  Ben gezmeyi , yeni yerler mekanlar keşfetmeyi çok seviyorum. Benim en büyük zenginliklerimden biri bu. Bu tutum vizyonunuzu genişletiyor ve çok yönlü yapıyor sizi. Mesela daha yeni Kapadokya’daydık ve oradaki sanatçıları, sanatçı ruhlu insanları tanıtmak ve onları desteklemek için bir video çektim. Bizim için önemli olan tasarımdır, ticareti her zaman ikinci planda tutarız. Önemsediğimiz bir diğer hususta işin başında olmak. Türkiye’de işini severek ve iyi yapan çok az kişiyiz. Bu meslekte ancak işinizin başında durarak ve hakkını vererek yaparsanız başarıya ulaşırsınız. Ayrıca bir mimar/iç mimar mutlaka yurtdışına çıkmalı ve takip etmeli neler yapılıyor, oluyor dünyada. Ben Güney Afrika’ya gittiğimde ciddi bir tasarım gücüne sahip olduklarını fark ettim. Çok güzel tasarlanmış mekanlar var orada ve bizim gibi değil, hep yerel malzemelerle, çözümlemelerle üretmişler tasarımlarını.  Aslında işin özü maddi gücün olmaması galiba. Maddiyatın düşmesi, yaratıcılığı ortaya çıkartıyor. O imkansızlıktan harikulade çözümler çıkıyor. Zaten dikkat ederseniz zengin sanatçı ya yoktur ya da çok azdır. Dolayısıyla tüm bunları gözlemlemek, dünyalı ve çok yönlü olmak lazım. Bende öyle bir adamım sanırım. Mesela fotoğraf ve video çekmeyi de çok severim ve önemserim. Bence bir mimarın tasarım yönünün yanı sıra güzel fotoğraf da çekebiliyor olmalı. O göze, bakışa sahip olmak çok önemli. Ayrıca biz yaptığımız tasarımları, kullandığımız hiçbir tasarım unsurunu başkası da kullanıyor diye ezberden asla kullanmayız. Her şeyin güzel, estetik ve mutlaka anlamlı olması lazım.

Bir projeyi şekillendirirken temel aldığınız unsurlar nelerdir?

N.S.E. :  Öncelikli olarak müşterinin ne istediği çok önemlidir. Müşteri nasıl bir mekan düşünüyor, kimin için düşünüyor, nerede bulunuyor bu mekan, ne kadar bütçe ve zaman var gibi soruların cevaplarını doğru şekilde tespit etmek çok önemli.

İstanbul’da özellikle restoran ,bar ve  eğlence mekan tasarımlarında artık uzmanlaşmış ve marka haline gelmiş birisiniz. Size bir proje geldiğinde kabul için dikkate aldığınız belli kıstaslarınız var mıdır?

N.S.E. :  Müşterinin nasıl biri olduğu çok önemli benim için. Aynı vizyonda bakabiliyor olmamız lazım projeye. Mesela ne istediğini bilmeyen müşteri profilleriyle çalışmıyoruz. Çünkü çok tehlikeli ve riskli. Siz büyük bir emek harcıyorsunuz, ortaya özel bir iş koyuyorsunuz ama ne istediğini bilmeyen bir müşteri profili varsa karşınızda ne istediğini bilmediği için ne yaparsanız yapın tatmin olmuyor sonuçtan. Butik ve tasarım işler yapıyoruz biz. İşin tasarım kısmı her zaman ticaret kısmından daha baskın. Bu yönümüzle de diğer birçok ofis kurgusundan farklıyız. Dolayısıyla karşımızdakinin de özel ve farklı olduğumuzu anlayan biri olması şart.

IMG_3673

Projeyi oluştururken hangi aşamalardan geçiyorsunuz? Süreç nasıl ilerliyor?

N.S.E. : Öncelikle müşteriden briefi doğru ve eksiksiz olarak almamız gerekiyor. Buna göre ihtiyaç analizlerini yapıp planı şematik olarak oturtup müşteriye gösteriyoruz.  Tüm bunlar olurken benim kafamda zaten nasıl bir tasarım olacağı oluştuğu için 3 boyutlu çalışmayı da hemen başlatıyorum bir yandan. Bir yandan da müşteriye ufak ufak yapacağımız tasarımları aktarıp aktarıyorum müşteriyi. Tüm çizimler ve 3 boyutlu görselleri tamamladıktan sonra müşterinin karşısına eksiksiz olarak çıkıyoruz ve işin bütçe kısmına geçiyoruz artık :). Proje süreci genel hatlarıyla bu şekilde işliyor diyebiliriz. Bir kere kesinlikle 3 boyutlu bir dünyada tasarıma başlıyoruz. Önce ham beyaz haliyle yükseliyor proje. Sonrasında şurası şu renk burası bu malzeme olsun diye şekillendirmeye başlıyoruz. Kafamdaki hayali o 3 boyutlu görselde görene kadar çalışıyoruz. Zaten ben çok çabuk üretiyorum. Mekanı görüp müşteriyle konuşmaya başladığımız an zihnimde canlanmaya başlıyor nasıl bir mekan tasarlayacağımız. Mesela 2 sene önce Rowenta markasına saç kurutma makinası stand tasarımı yaptık. O tasarım biz yetkililerle daha toplantı sırasındayken aklıma geldi birden ve hemen orada paylaştım onlarla bu fikri ve o tasarımı kullandılar. Enteresan işler geliyor bize. Bunu kim yapar diye düşündüklerinde ‘Yapsa yapsa Sinan yapar’ deyip, gelip bizim kapımızı çalıyorlar. Mesela geçen sene Galata meydanında sessiz vitrin diye çok enteresan bir iş yaptık. Müzik yapan bir grup için sahne tasarladık. Öyle bir kurgusu vardı ki grup sahne de müzik çalıyor ama siz onları kulaklıkla dinliyorsunuz.

Bu çocuk tasarım yapamaz diye kovulma noktasından bu işi sadece Sinan yapar noktasına

N.S.E. :  Evet tam bir başarı hikâyesi ;). Ben hep biliyordum zaten var içimde bir şey ama tasarımcının tasarım yapabilmesi için desteklenmesi gerekir. O yüzden Mahmut Anlar’ın hakkını her zaman ayrı bir yerde tutarım. İşe gireli daha 1 hafta olmuşken benim çizdiğim proje uygulandı. O zaman kendine güvenmeye başlıyorsun. Bakıyorsun çizdiğin şey uygulanıyor, orada insanlar yaşıyor ve çok beğeniyorlar. O zaman bende bu işi iyi yapıyorum diyorsun, kendine güvenin geliyor.

Günümüzde tasarım süreci tamamen bilgisayar ile bütünleşti fikrine katılıyor musunuz?

N.S.E. :  Bence bu işin doğrusu kesin budur diye katı bir şekilde bir söylemde bulunmak çok doğru değil. Ben alıyorum elime kalemi bir şeyler çiziyorum, karalıyorum derken ana eskizi, tasarımı oluşturuyorum.  Bunu bugün IPAD de ApplePEN ile de yapabilirsiniz ya da bir başkası AutoCAD üzerinden linelar çizip kutular yerleştirerek de yapabiliyorsa tasarımı neden olmasın. Nasıl, hangi araçla kendini daha iyi ifade edebiliyorsa onu tercih etmeli.

Birçok farklı tipolojide projeye imza atmış bir ofissiniz.  Bunların dışında henüz gerçekleştirmediğiniz gönlünüzde yatan özel bir proje var mı?

N.S.E. :  Otel projesi. Otellerin farklı farklı bölümlerinin tasarımını yaptık aslında ama bu ofis kendi başına yapmadı. Oteli bu kadar istememin sebebi de biz fark yaratmayı seven bir ofisiz ve otel projelerinin de fark yaratmaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Uçaklara olan merakımdan ötürü uçakla alakalı bir şey yapmayı da çok isterim. Bu bir havaalanı olabilir ya da uçak iç dizaynı olabilir. Şuna da inanıyorum ki eğer aklınızda bir fikir varsa yapmayı istediğiniz, “Yok yaa bu da olmaz, bunu da yapamayız.” deseniz de içinizden mutlaka gerçekleşiyor o düşünce, hayat size o imkanı sunuyor mutlaka. Bir gün asistanımla öğle yemeği yerken birilerinden bahsediyoruz. “Ya bunlar niye hiç bize iş vermiyorlar, bize verseler ne güzel yaparız. ” diye konuşuyorduk. O gün akşam aradılar ve onlardan iş aldık :). Kısaca vazgeçmemek lazım.

Photo 31.03.2016 18 27 45

Türkiye’de ki iç mimarlık ile yurtdışındakini karşılaştırdığımızda nerede olduğumuzu söyleyebiliriz?

N.S.E. : Bence çok iyi durumdayız. Çünkü yaptığımız işlere baktığım zaman hepsini çok rahatlıkla yurtdışında bir yere koyabiliyorum. Fakat şu da bir gerçek ki; onların imkânları daha fazla. Biz zaman ve maddi imkânsızlıklar içinde harikalar yaratıyoruz. Onlar bizim en az 3 katımız bütçe ve süreçte az tempolu bir çalışmayla bir şeyler yapıyorlar. Bizim yaptığımız kesinlikle çok daha değerli.

Kariyerini şekillendirme aşamasında olan genç mimarlara ve mimar adaylarına neler söylemek istersiniz?

N.S.E. :  Bu iş çok zor bir iş. Mesleği gerçekten seviyorlar mı öncelikle buna bir kesin karar vermeleri ve ona göre bu denize atlamaları gerekiyor. Teknoloji devrindeyiz, bunu asla göz ardı etmesinler. Çok yönlü olmak ve kendini her an geliştirmekte çok önemli. Ben bir mekan tasarımcısıyım, ofisim var ama bir gazete de yazıyorum, youtube kanalım var video ve fotoğraflar çekiyorum. Bu iş bu şekilde sosyal ve dünyalı olmayı gerektiriyor. Mutlaka bulundukları yerde sabit kalmasınlar. Farklı yerlerle, farklı kültürlerle vizyonlarını genişletsinler. Ve son olarak ve bence en önemlisi ne yaparsan yap işinin başında olacaksın. Diğer türlü başarı çok zor.

Bizimle paylaşmak üzere, seçmenizi istesek en farklı projeniz veya projeleriniz nelerdir?

N.S.E. : İstinyepark’taki Gigi projesi bizim için çok değerli projelerimizdendir. O projeyle Best Leisure Interior Award ödülünü aldık. Oranın temel 2 çıkış noktası vardı. Kırmızı ve Paris. Başka da hiçbir şeye karışmadılar. O zaman Paris’e gitmem lazım benim dedim.  3 gün gittim Paris’e tek başıma gezdim ve projeyi kafamda oturtup döndüm.  Çalışmalara başladık hemen, layoutları ve 3 boyutlu görselleri hazırladık, sunduk. Cem Boyner’e de gittik projeyi sunduk. O da çok beğendi ve “Yürüyün arkadaşlar” dedi. İşin uygulama kısmına da hiç karışmadılar. Sonuçta ortaya çok güzel bir mekân çıktı. New Balance, NARS gibi uluslararası birçok markalarla da güzel işler yaptık. Fakat hiçbirinin hazır konseptini direk alıp uygulamadık, biz kendimiz tasarladık hep.  Bir mekânın yeni kalmasını da hiç sevmem. Yaşıyor olması gerekir bana göre mekânın.  Ankara’da en son MOLTO diye bir mekân yaptık mesela. İtalya restoran konseptiyle geldi müşteri.  Sadece İtalyan olmasın, Akdeniz’de olsun diye yönlendirdik müşteriyi. İlk defa bir restoranı 6 kişilik bir danışma heyetiyle çalıştık. Müşteri yine hiç karışmadı bize bıraktı her şeyi ve yapılması gerektiği gibi mükemmel bir iş çıktı ortaya.

İstanbul’daki kentsel dönüşüm projeleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce burada bu iş hakkıyla yapılabiliyor mu?

N.S.E. : Olması gerekiyor tabi kentsel dönüşümün ama kentin altyapısı ve kültürü ihmal edilerek, geri plana atılarak, ticari kaygılar çerçevesi içinde yapılıyor maalesef.  Tabi ki mimarlar ve iç mimarlar olarak bizim bilginin getirdiği ekstra sorumluluğumuz var fakat mimarda para yok, yatırımcı mimar değil. Dolayısıyla mimarın istekleri, önerileri doğrultusunda ilerlemiyor bu iş.

gigi

Photo 31.03.2016 18 30 32Photo 31.03.2016 18 31 55Photo 31.03.2016 18 37 00IMG_3631IMG_3636IMG_3638

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.