DGA Mimarlık | “Miras yapıları mutlaka geçmiş referansı canlı tutmalı”

0 14.649

dga2_

Dila Hanım bize biraz kendinizden ve DGA Mimarlık ofisinin kuruluş hikâyesinden bahseder misiniz?

D. G. : İstanbul Teknik Üniversitesi çift anadal programı ile Şehir Bölge Planlama ve Mimarlık bölümlerinden 2006 yılında mezun oldum. Takip eden yıllarda hem yurtdışında (Japonya, İtalya ve İspanya) hem de yurt içinde mimarlık ofislerinde çalışarak tecrübe edindim. 2010 senesinde kendi tasarım ofisimi açmaya karar verdim, bir yandan da İTÜ başta olmak üzere farklı Mimarlık fakültelerinde atölye yürütücülüğü de yapmaya devam ettim. Eğitim vermenin yanı sıra doktora yaptığım için akademik çalışmalarım da devam ediyor. Mimarlık üretmenin tek bir yöntemi olmadığı günümüzde farklı kollardan mimarlık bilgisini anlamaya çalışmaya ve pratik etmeye devam ediyoruz.

dga-k

Meslek olarak mimarlığı seçmenizdeki etkenler nelerdir? Başka bir meslek düşünceniz oldu mu?

D.G. : Başka bir meslek seçmeyi neredeyse hiç düşünmedim. Çocukluğumun erken dönemlerinde sokaktaki oyunlarımızda bile tasarım yapardım. Açıkçası çocukluk anılarım bana meslek seçimimde yol gösterdi diyebilirim. Zengin bir hayal gücüne sahip olduğumu ve bununla ilgili bir meslek yapmam gerektiğini biliyordum. Özellikle hayalim insanların zamanlarını geçirdikleri mekanları tasarlayabilmekti, sanırım bugün bunu yaşıyorum.

Yurt dışında eğitim almak ve çalışmak mimari hayatınızı / kariyerinizi nasıl yönlendirdi, etkiledi sizce?

D. G. : Lisans yıllarını neredeyse her yaz yurtdışında staj yaparak veya değişim programıyla yabancı bir ülkede mesleki eğitim alarak geçirdim. Bunu özellikle yapmak istedim. Çünkü farklı dünyalar ve kültürlerde mimarlık ve tasarım eğitiminin nasıl yürütüldüğüne dair merakım çok fazlaydı. Olumlu sonuçlar aldığımı söyleyebilirim. Çalışma disiplinimi ve projeye yaklaşımımı en çok etkileyen ve olgunlaştıran deneyimlerimi yurtdışı deneyimlerinde kazandım.

Yaratıcı etkileşimden beslenen bir tasarım atölyesi olarak tanımlıyorsunuz ofisinizi. Bunu biraz açar mısınız?

D. G. : Mimarlık, nesnesiyle oluşturduğu üretici süreç içinde farklı disiplinlerden beslenir; sanat, grafik, zanaat, medya gibi. Biz ekip olarak bu disiplinlerden bazen direkt profesyonel olarak bazen de dolaylı izleyici olarak beslenmeyi esas alıyoruz. Dirsek temasında çalıştığımız ekipler vasıtasıyla, projelerimizde mutlaka girdilerini sağlamaya çalışıyoruz.

Temel felsefemiz, tasarım atölyesi olarak karşılaştığımız tasarım problemlerine mimari bir bakış açısı sağlayarak, ölçek-mekan-algı kavramlarını merkezde tutarak tasarım süreci oluşturmak. Bu süreci, malzeme bilgisiyle kentsel / kütlesel ilişkilere varan bir tasarım metodolojisi ile yürütüyoruz. Özetle; mekanı anlamak ve mekana özgün ve hacimsel deneyim kazandırmak gibi bir derdimiz olduğu söylenebilir. Bu tür bir algı, konsept paftalarından ziyade oluşturulmuş gerçek mekanların ve malzemelerin bizzat deneyimi ile ortaya çıkıyor.

Ekip yapınızdan bahseder misiniz biraz? İş bölümünü neye göre ayarlıyorsunuz?

D. G. : Ofiste iş bölümü proje üzerinden gidiyor. Ekip üyelerinin üzerlerinde münferit projeler oluyor, bu kapsamda gerekli olan tasarım, sunum, uygulama, vs.. o işi tarafından üretiliyor. Bizdeki iş bölümü iş kalemleri yerine proje olarak organize ediyoruz. Böylece herkes kendi projesine tam olarak hakim olmuş oluyor. Bu duruma önem veriyorum, mimarın tek bir konuda söz sahibi olan biri değil projesinin her aşamasında söz sahibi olan bir profesyonel olduğuna inanıyorum.

“Çevre olmadan olmaz” algısına inanıyor musunuz? İlk işinizi nasıl aldığınızı ve süreci nasıl yönettiğinizi hatırlıyor musunuz?

D. G. : Çevre önemli bir faktör tabii ki ancak olmadan olmaz diyemem. İlk işimi tasarımlarımı bilen ve bana inanan bir yakınımdan almıştım. İlk iş en zoru sanırım, insanın kendi başına gelince her şey olduğundan daha karmaşık geliyor. Uykusuz geceler ve uzun ofis saatleri ile geçen günler, sanırım en çok şey öğrendiğim projelerimden biridir.

Endüstri Mirası ile ilgili haritalama çalışmanızdan bahseder misiniz biraz? Nasıl bir sürecin sonucunda oluştu bu çalışma?

D. G. : Son yıllarda endüstri mekanlarının içlerinde gerçekleştirdiğimiz projelerinden dolayı bu tür bir yapı tipolojisini ve miras kavramını araştırmaya başlamdık. Proje yaparken yapının sizden önceki geçmişi ve üstüne kurulduğu yapı kültürünü araştırmak sürecin olmazsa olmazı. Bu araştırmalar sırasında Endüstri Mirası kavramını daha derinlemesine araştırmak ve bulguları görsel bir şekilde ortaya koymak fikri geldi aklımıza. Araştırma ekibimiz ile açık kaynaklı bir online database oluşturduk. 45 yapıyla başladık, bugün İstanbul’da 170 endüstri mirası olarak nitelendiren yapı dijital haritamızın üzerinde yerini almış durumda. Ayırdığımız ofis bütçesi ile dijital harita yazılımını hazırlattık. Haritada bulunan yapılarla ilgili her yeni bilgiyi harita ara yüzünü kullanarak işliyoruz. Yakında bu özelliği ‘açık kaynak’ olarak herkesin kullanımına açacağız, böylece söz konusu yapılarla ilgili bilgi birikimini paylaşmak isteyenler de giriş yapabilecekler.

dgalab_emda_1 dgalab_emda_2 dgalab_emda_3

“Adaptive reuse” projelerde tasarımsal yaklaşım nasıl olmalı sizce? Projelerde mekana bambaşka yeni bir kimlik kazandırmak mı yoksa yapının ruhunu koruyup ufak dokunuşlarla onu devam ettirmek mi? Ve bunu nasıl bir tasarım anlayışıyla sağlıyorsunuz?

D. G. : Bana göre, bu tür nitelikleri olan yapıların mutlaka geçmiş referansı canlı tutulmalı. Sonuç olarak kültürel bir miras ve kent için önemli bir hafıza değeri vardır. Bir endüstri yapısının sözgelimi, içinde binlerce belki çalışanı olmuştur ve bu çalışanların o mekanla kurdukları bir bağ vardır. Dolayısıyla bu tür yapıların bu mekânsal hafızalarını koruyup çağdaş eklemeler yapılmasını daha uygun olacağı kanısındayım. Program gereği günümüz ihtiyaçlarını karşılayacak eklentiler ile miras yapıları yeni kimlikler kazandırılabilir.

Mevcut yapıların çoğunlukla yeni nesil ofis projelerine dönüştürülmesinin sebebi nedir? Ofis projeleri adaptasyona daha mı uygun?

D. G. : Çalışma mekanlarının yanı sıra kültür tesislerine de dönüştürülüyorlar. Bunun temel nedeni henüz bu tür endüstri mirası yapılarında yaşama fikrinin Türkiye’de kendine bir yer bulamamış olması. “Loft” kavramı buradan geldiğini biliyoruz ama bu konsepti kullanarak yeni yapılar üretiyoruz…

dga_uskumrukoy1 dga_pae_1 dga_mobilike2 dga_caferaga

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.