TeamFores Mimarlık : “İyi bir ekiple iyi fikirleri mükemmel yapabilirsiniz.”
Bize biraz kendinizden ve TeamFores ofisinin kuruluş hikâyesinden bahseder misiniz?
S. K. : Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden mezun oldum. Doksanlı yıllarda bu okulda okurken, neredeyse bir hocamızın ya da iyi bir mimarın yanında çalışmayan arkadaşım yoktu. Birinci sınıfın başlamasıyla ben de bir yerlerde çalışmaya başladım. İçimde çocukluktan beri var olan ama adını yeni yeni koyabildiğim girişimci ruhum ve mütemadiyen çalışma hayatının da içinde olmam nedeniyle, aksi bir şey aklıma dahi gelmedi zaten. 1997 yılında bir sınıf arkadaşımla beraber kurduk Fores Mimarlık’ı. Ancak altı ay sonra Fores Mimarlık tek başıma üzerimde kaldı. 20’li yaşların başında bir çocuk olarak, geceli, gündüzlü, haftanın yedi günü çalışarak bugünlere getirebildim. Artık 40’lı yaşların başında birisi olarak bu kadar çok çalışıyorum diyemem ama o yıllarda çalışmamanın da aksi düşünülemezdi.
2000 yılında, Dubai’de yine okuldan da arkadaşım olan Team-Young and Rubicam uluslararası reklam ajansının yaratıcı yöneticisi ve harika grafik tasarımcı Dinç’in Dubai’deki evinde gitar çalıp, şarkı söylerken ekibimizin son derece multi-disipliner bir yapıya geldiğini, kalabalıklaştığını anlatırken Fores isminin başına TEAM kelimesini eklemeyi önerdi. Bu yaklaşım tam da istediğim yaklaşımdı keza, hiçbir zaman kendi adımı ön plana çıkarmaktan yana olmadım, daima bu işin bir ekip işi olduğunun farkındaydım.
Ekiplerin içinde de yıldız mimarların olabileceğinin farkındaydım. Logo ve kurumsal kimlik çalışmaları yaklaşık altı ay sürdü ama sonunda beğendiğim ve bugüne kadar da değiştirmek istemediğim bir kimlik oluştu. Ne gibi sorunlarla karşılaştınız ve bunların üstesinden nasıl geldiniz sorusuna cevabım ise şöyle olacaktır;
Sorun ancak onu sorun olarak adlandırırsanız vardır. Olaylara bakış açımız bizi geldiğimiz noktaya ulaştırır. Mutlaka karşıma çokça sorun çıkmıştır ama ben daima bunları fırsatlar olarak değerlendirdim. Her kötü gibi görünen, her olumsuz olarak adlandırılan şeyin içinde bir öğrenme fırsatı aradım. Romantik cümleler gibi gelebilir bunlar ama benim hayata bakış açım budur. Meslek hayatım da bu hayatımın bir parçasıdır, onu da farklı göremem.
Meslek seçiminizden önce ya da daha sonra farklı bir meslek düşünceniz oldu mu hiç?
S. K. : Benim daima protest bir kişiliğim vardı. Aklıma uygun olmayanı çok zor yaparım. Küçük yaşlardan beri de arkadaşlarım, öğretmenlerim her organizasyonu bana yaptırırlardı. Müzikle uzun yıllar yoğun bir şekilde uğraştım ve babam sınavdan bir gece önce, Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nü benim için çok uygun olduğunu düşünerek yazmış. Yoksa ben şu an bir makina mühendisi olabilirdim. Yakınlarım bu cümleleri benden çokça duymuşlardır ama yinelemekte fayda görüyorum; şu bir gerçek ki, ben belediyenin temizlik görevlisi de olsaydım, işime dört elle sarılır ve mevcut işimi daha iyi nasıl yaparım, bu işi geliştirebilir miyim diye kafa patlatır ve bu yönde çalışırdım. Mimarlık mesleğinin kişiliğime çok yakın olduğunu düşünüyorum ama girmeden önce böyle değildi durum. Bazı yakınlarım var ki ilkokuldan sonra başlamışlar mimarlık mesleğinin hayallerini kurmaya, okulunu seçmişler vs ama ben kesinlikle o kadar bilinçli değildim. Ama tesadüflere değil, tevafuka inanan birisi olarak bu meslek benim mesleğimmiş, çok severek yapıyorum. Bu sebeple yaptığım işi sevmek zorunda kalmadığım için de çok mutluyum.
Eğitim hayatınız devam ederken çalışmaya başlamışsınız. Bunun ilerde mesleki hayatınıza etkileri / geri dönüşleri nasıl oldu? Bugün mimarlık öğrencisi olan arkadaşlara ne önerirsiniz? Bir yandan çalışmalarını mı yoksa zaten yeterince yoğun bir iş hayatı sizi bekliyor gezin mi dersiniz? 🙂
S. K. : Mimarlık sosyal bir meslektir. Ben kimseye sadece çalışın diyemem. Ancak burada sayamayacağım bir çok sebepten ötürü, yeni nesil yorgun, umutsuz, plansız ve isteksiz.
Bunun teknolojik sebeplerine bir şey yapamayız ama sosyolojik sebeplerini ortadan kaldırabiliriz. Çalışmanın gereksiz olduğu, üretmenin değersiz olduğu öğretisiyle büyüyorlar. Bizler daha öz güvensiz bir kuşaktık ve çalışmak zorundaydık.
Yakınlarım gayet iyi bilir, üniversite hayatım boyunca bir çok mimarlık şirketinde çalıştım, ayrıca okuldaki bilgisayarlı çizim yapabilen 3-4 kişiden birisi olduğum için hocalarımızın projelerini çizerdim. Haftanın 3 gecesi bir yerlerde gitar çalardım ve özel dersler verirdim. Tüm bunlara rağmen inanılmaz yoğun ve disiplinli programı olan bir üniversiteden mezun oldum, partilerini hiç ıskalamadım, her taşın altından çıkanlardandım. Bu bana hayatımı programlamayı öğretti. Kendi kişisel zamanını planlayamayan, işini de planlayamaz.
İki hafta önce motosiklet safarisi için Güney Afrika’daydım. İki çocuk babası, evli bir adamım. Yıllardır yemek yapmaya, kendim için tasarım yapmaya, müzik yapmaya, baba olmaya vakit bulabiliyorum. Dernek başkanlıkları, YK üyelikleri yaptım, yapıyorum; parti kurdum. Şirketi de idare edebiliyorum. Bütün bunları yapmamı sağlayan gücü ise, içimdeki isteği canlı tutarak bulabiliyorum. Sürekli seyahat halindeyim ama uçaklarda dahi işimle ilgilenirim. Her bulduğum fırsatta bir şey okurum. Ofise erkenden gelirim. Hafta sonları dahil, sabahları günümün en verimli, en kıymetli, en fazla iş üretebildiğim zamanlarıdır.
Tecrübe ile artık daha iyi ekip oluşturma becerisine de sahibim ya da gerçekten iyileri elimde tutma becerisine de sanırım. Geçmişte yaptığım hataları azaltmaya çalışıyorum. 20 yıldır hiçbir randevuma geç kalmadım diyebilirim. Boşa geçen zamana da üzülürüm.
Yolun başındaki arkadaşlara en önemli tavsiyem, hobileri olsun. Çünkü yoğun geçen bir haftanın ardından, hafta sonları öğlene kadar uyumak, tüm gün ayakları uzatıp, tavana, telefona ya da televizyona bakmak insanı dinlendirmez. İnsanı hobileri dinlendirir, sosyal hayatı dinlendirir. Morali iyi olan, mutlu olan insan hastalanmaz, hastalansa da hayatını etkilemesine izin vermez, hastalığının. Şimdiki gençler sürekli hasta. Bunun bence asıl sorunu kendilerini mutlu ve bu dünyaya ait hissetmemeleri.
Ofis felsefeniz hakkında neler söylemek istersiniz? İyi bir tasarımın en önemli kriterleri ve bir projeyi başarıya götüren kilit noktalar nelerdir sizce?
S. K. : Ekip çalışması. İyi bir ekiple iyi fikirleri mükemmel yapabilirsiniz. Asla mükemmel mimarlık yapacağız ya da yaparız iddiasında olamam ama onu aradığımı söyleyebiliriz. Planlanan zaman içinde en iyisi olana kadar çalışmalara devam ederiz. Herkesin bitti dediği anda ben bütün projeyi çöpe atabilirim. Bunu yapma gerekçem ise, düzeltilmesi gereken ufak bir noktanın, tüm projeyi bozmadan düzelemeyeceğini hissetmemden dolayıdır.
Lisans eğitiminden sonra felsefe eğitimi aldım. Gösteriş için değil, bunu okuyacak ve bu kelimeyi daha önce duymamış arkadaşların derinlemesine araştırmasını sağlamak için özellikle söylüyorum, Epistemolojik yaklaşımda bilgiye çeşitli yollarla ulaşılır. İnsan zekası, açık bir yürek, çokça çaba ile oluşan tecrübe birleştiğinde bazı gerçekleri hissetmemizi sağlar. Genelleme yapmak doğru değildir ama bizleri tehlikeli yorumlardan uzaklaştırır, daha 20’li yaşlarda hislerinin gücüne inananlar var ki, altı maalesef boştur. Çünkü gerçekten çok iyi bir mesleki eğitim, uzmanlaşmak için harcanmış onlarca yıl ve açık, mütevazı bir yürek ile ancak bilgiye duygu yoluyla ulaşılabilir. Ben de bilimsel gerçekler ve kendi hislerimi dinlemeyi yavaş yavaş öğreniyorum diyebilirim. Bu da tabi ki mesleğime ve projelerimize yansıyor.
Bir projeyi oluştururken hangi aşamalardan geçiyorsunuz? Süreç nasıl ilerliyor?
S. K. : Araştırma, tartışma, öneriler getirme, kavramsal tasarım, projelendirme. Sürekli olarak ilk tasarım düşüncesine paralel, detay tasarımı devam eder. Tanrı kesinlikle detayda gizlidir.
Sektörde “Çevre olmadan olmaz” diye bir algı vardır. Katılıyor musunuz bu algıya? İlk işinizi nasıl aldığınızı ve süreci nasıl yönettiğinizi hatırlıyor musunuz? O süreci nasıl yönettiğinizi paylaşır mısınız bizimle?
S. K. : İlk işlerimi yarışmalarla aldım, mülakatlarla aldım. Üniversite mezunu iki tane devlet memurunun iki çocuğundan biriyim. Kendi ofisimi dışardan borç alarak açtım, üniversite hayatımda çalışmasam, çok net söyleyebilirim okuyamazdım. Maddi, manevi beni besleyen, her işte çalışıyor olmaktı. Kendi çevremi kendim yarattım.
Söylediğiniz şey bir yere kadar doğru ama siz iyi değilseniz çevreniz sizi zengin etse de bir yerlere götürmez. İsimlerini saymam doğru olmayabilir çok da iyi arkadaşlarım var aralarında çünkü ama bazı bürolar ilk işlerini almak için çevrelerinden, soy isimlerinden faydalandılar tabii ki ama onlar iyi mimarlık yapmasalardı, bugün isimlerini duyuyor olmayacaktık.
Bünyenizde Fores Mimarlık ve Fores Akustik’ i birleştirmişsiniz. Bu konuyu biraz açabilir misiniz? Akustik konfor nedir, nasıl sağlanır?
S. K. : Fores Akustik hacim akustiği ile ilgilenen ayrı bir şirketsel oluşumdu. Başında da, Türkiye’nin bence tartışmasız en iyi akustik uzmanı Türker vardı. Yaptığımız mekanlardaki gürültü seviyelerini kontrol etmek, insanları konforlu ortamlarda çalıştırmak önceliğiyle bu işe girdik, ticari olmaktan çok uzaktı. Şimdi artık o şirket yok, Türker bize kendi şirketiyle dışardan destek veriyor. Bu konular da onun konusu ama bir çok ofis hastalığının, gittikçe konfor anlamında şımarıklaşan dünyanın beklentilerini karşılamak için olmazsa olmaz bir branş akustik. Artık otel odalarında yan odadan gelen sese kafanıza yastık kapatarak, önlem almıyorsunuz. Oteli kapattırmaya kadar cesur yaptırımlar da bulunabiliyorsunuz. Ofislerde de yaşanan tükenmişlik sendromunun, mutsuzluğun en önemli sebeplerinden birisi akustik konforsuzluk. İnsanın kişi olarak önemli olmaya başlanmasıyla akustik bilimi de önem kazandı.
Birçok farklı tipolojide projelere imza atıyorsunuz. Bunların dışında gönlünüzde yatan henüz gerçekleştirmediğiniz özel bir proje var mı? Mekan tasarımlarında bu konu ne ölçüde doğru işleniyor?
S. K. : Her proje gönlümde yatan proje. Her proje kendi dinamikleri ile farklı. Her proje bana bambaşka ufuklar açıyor ve yeni şeyler öğrenmemi sağlıyor. Bu da, daima bu işi keyifle, sıkılmadan yapacağım anlamına geliyor.
Kariyerini şekillendirme aşamasında olan genç mimarlara ve mimar adaylarına neler söylemek istersiniz?
S. K. : Mimari de segmentasyon yoktur. AVM mimarı, stadyum mimarı gibi tanımlamalar mimarı da mimarlığı da bitirir. Uzmanlaşmak önemlidir ama mimarinin doğası gereği araştırmak, düşünmek, sorgulamak zaman alır, emek ister. Tasarım işi özveri işidir. Uykuya terk edilebilecek kadar ucuz değildir.
Yaptığınız mimarlık kendinizi tatmin ederse, daha iyisini yapmak için daha fazla çaba harcarsınız, aksi takdirde daima sıradan olanla uğraşırsınız. Hepimizde vardı, mezun olduğumuz anda zannettik ki birer Tadao Ando, birer Renzo Piano olduk, ama o isimlere sorsanız onlar daha olamadılar ki, bizler olalım. Her mimar, mimar olmadan önce okurken, kısa süreli stajlar değil, gerçekten yoğun bir şekilde çalışabilirse, yeteneklerini ve yeterliliklerini bilir. Boş özgüvenden ve gereksiz kibirden uzaklaşır.
Herkes harika tasarımcı olacak diye bir kaide yok, mimarlık içinde birçok farklılığı taşır. Harika bir grafik tadınız vardır ve her projeye değer katarsınız ama illa tasarımda söz sahibi olmak isterseniz, bir büronun vazgeçilmezi olmaktansa, bir çok büroda belli sürelerde gider, gelirsiniz.
İnsan okurken çalışırsa anlar, hayattan ve mimarlıktan ne beklediğini. Varsın okul uzasın, hayat önümüzde. Zaten şu anda o kadar çok mimarlık fakültesi var ki, çocuklar inanılmaz bir temel eksikliğiyle mezun oluyorlar. Bu eksikleri okurken, çalışarak kapatırlarsa, sonradan zorlanmazlar. Mesleği sevmeleri de kolay olur. Hatta ben bu durumu uyguluyorum ve uygulanmasını doğru buluyorum ki, çocuklar tıpkı doktorlar ve avukatlar gibi meslek temellerini aldıktan sonra yoğun bir staj hayatına başlamalılar, hemen mezun mimar olarak iş arayışına çıkmamalılar. Bugün kazanılacak üç kuruş için mimarlık öğrenmemek riskli olabilir.
Ofisinizin ‘Yeşil Tasarım’ anlayışına bakışı nasıl? Bu konuda projelerinizde araştırma ve geliştirmeye yönelik çalışmalar yapıyor musunuz?
S. K. : Ağaç dikmektense, kesmemeyi yeğleyen bir bakış açım var. Tabiata saygım büyük, zarar vermediğimi düşündüren projelerin içinde yer alıyoruz. Ağaç keseceksem, projeyi yapmamayı tercih edebilirim.
Son olarak bizimle paylaşmak üzere seçmenizi istesek sizi en çok ifade ettiğini düşündüğünüz proje ya da projeleriniz nelerdir? Bunların tasarım süreci bizimle paylaşır mısınız?
S. K. : Projeleri ayrıştırmak ayıp olabilir mi acaba? Hepsi bence bizi ifade ediyor ve hepsini seviyoruz ama şunu net söyleyebilirim ki, iyi ve ne istediğini bilen müşteri ile iyi proje yapılıyor. Bu nedenle her projemiz başarılı.