Dilekci Architects : “Mimarlık dili kelimelerle, bağlamlarla, kurgu ve buluşlarla başlıyor.”
Bize biraz kendinizden ve DDA mimarlık ofisinin kuruluş hikâyesinden bahseder misiniz?
D. D. : Dilekci Mimarlık (DDA), mimar Durmuş Dilekci tarafından kurulan, İstanbul merkezli bir mimarlık firmasıdır. Gerek Türkiye gerek yurtdışında farklı alanlarda prestijli projelere imza attık. Bunların arasında, Ataköy’de farklı bir tasarım diliyle ele alınmış Selenium Ataköy konut projesi, Seferihisar’da sürdürülebilirlik değerlerine sahip bir yaşam kompleksine, İstanbul Kadıköy Belediyesi için Leed Platinum sertifikasına sahip bir anaokulu projesi ile Ankara’nın yeni gelişen bölgesi olan İncek’te yüksek katlı Tim Towers konut projesi, Bakü’de ofis ve konut projesi, İzmir Çeşme’de Folkart otel ve konut projesi, sayılabilir.
DDA’ i oluşturmadan önce, 2003 yılında ortak olarak Uras Dilekci Mimarlık (UXD) firmasını kurduk. 2014 yılı itibariyle Uras Dilekci Mimarlık (UXD), ismini değiştirerek faaliyetlerine Dilekci Mimarlık (DDA) olarak devam ediyoruz. DDA, sahip olduğu yıllara dayanan tecrübesini ve birikimini daha da ileriye götürmeyi hedeflemektedir.
2003 yılından günümüze kadar, aralarında İstanbul Teknik Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Bahçeşehir Üniversitesi, Beykent Üniversitesi’nin de yer aldığı Türkiye’nin önemli üniversitelerinde konuk öğretim görevlisi olarak yeraldım. Halen İstanbul Teknik Ünversitesinde Mimari Tasarım dersini yürütmekteyim. Bunun yanında üniversiteler ile mesleki platformlardaki yarışmalarda jüri üyelikleri yapmış olup, akademik konferanslara da konuşmacı olarak katılıyorum. DDA’ da, Durmuş Dilekci ve ekibi; özel, kamusal veya yatırım sektörlerinde farklı projeler üzerinde, gerek kent, gerek mimari konularına, farklı perspektiften bakarak ve bilgi-birikim zenginliğini kullanarak geniş bir farkındalık yaratmayı amaçlamaktadır. Ayrıca DDA, farklı alanlardaki uluslararası proje ofisleriyle, sanatçılarla, reklam ajanslarıyla, bilgi ve deneyiminin paylaşılması bağlamında işbirlliklerine önem vermektedir
Mimarlık mesleğini seçmenizdeki etkenler nelerdir? Meslek seçimlerinizden önce ya da sonrasında farklı bir meslek düşünceniz oldu mu? Durmuş Dilekçi mimar olmasa ne olurdu?
D. D. : Kişi olarak özgürlük ve serbestlik vadeden tasarım alanına girmiş konular hep düşünce alanımdaydı. Ancak mimarlık, barındırdığı potansiyeller, yeryüzüne bir şey ekleme tekniğinin yarattığı heyecan ile ile hep önde yer alıyordu. Ama bunların ötesinde gezmek ve farklı kültürlere temas etmek, farklı tecrübeler deneyimlemek mimar olmasaydım da hep fokus alanımda olmurdu.. şimdi olduğu gibi…
Hem aktif olarak mesleğini yapan hem de bu işin akademik eğitim tarafında olan birisiniz. Bu çeşitlilik size neler kattı?
D. D. : Ben akademinin araştırmacı dünyası ile mimarlığın aktif hayatının ortalarında bir yerde hareket ediyorum. Bu süreç, benim için karşılıklı bir beslenme süreci… Mimari eğitimde; soru sormayı bilmek, doğru cevaba ulaşabilmek için önemli bir başlangıçtır. Günümüzde bir çok konuyla ilgili sorularımız var… Mimaride ilk önce durumu net olarak ortaya koymalısın… Mimarlık öğretisi, verilen bir problemi ve o problemle ilgili potansiyel olasılıkları değerlendirir ve mimar bu sorulara cevaplar arar… Bununla birlikte, üniversitede eleştirel ve entellektüel bir arka plan vermeye çalışıyorum. Mimariyi konuşabilmek için once hayatı konuşmak gerekiyor…Dünyanın nereye gittiğini, sosyal olguları, küresel modelleri, tepkileri… Okuldaki; felsefe, bilim, mühendislik, üretim ve tarih gibi ders veren farklı disiplinlerden faydalanmalarını değerli buluyorum. Tüm bunlardan sonra öğrenciler, kendi eleştirel ve entellektüel kapasitelerini oluşturacak yolu bulabileceklerini düşünüyorum.
Bu eğitim süreci; benim için bir bakıma, günlük hayatında, üzerinde durup düşünemediğin, üstüne konuşmak için vakit bulamadığın, her zaman bir 3. seçeneğin varlığını hatırlatan bir fırsatlar dönemi… besleyen, geliştiren ve hep genç tutan…
Ofis felsefeniz hakkında neler söylemek istersiniz Tasarım sizin için ne ifade ediyor? Sizce iyi nitelikli bir tasarımın en önemli kriter veya kriterler nelerdir?
D. D. : Daha çok mimarlığın benim için ne ifade ettğini söylemeye çalışabilirim. Mimarlık benim için; eğitici ve bağlamsal bir öğretidir… Bulunduğu yer ve şehir için önemli bir rolü vardır. Kültürel bir uygulamadır ve sonuç olarak da kültürün bir parçası olur. Kültürel ve sosyal bir bağlayıcı olarak sanattan beslendiği gibi sanat dışındaki bilim ve teknoloji gelişme alanlarından da beslenmektedir… Sinemadan, tiyatrodan, danstan, müzikten (toplumla kurduğu ilişki anlamında) bir farkı olmadığı gibi aynı şekilde medeniyetin ayrılmaz bir parçasıdır… Mimarlık dili kelimelerle, bağlamlarla, kurgu ve buluşlarla başlıyor, biçim ve malzeme düşünceleri besleyerek evrilir. Ruhla doğrudan ilgilidir. Kişiyle, çevresiyle kelimeleri olmayan bir bilgi üzerinden iletişim kurar ve etkiler. Form, malzeme ve ışık; bu düşünceleri, kavramsal, şiirsel ve estetik olarak destekler. Mimarinin ruha dokunan tarafı, daha çok sanatsal bir ifadeyle anlatılabilir…
Teoride sayabileceğimiz bu nitelikleri pratikte uygularken ne gibi handikaplarla karşılaşıyorsunuz?
D. D. : Bu fikirleri ayağa kaldırırken en büyük engel, insan faktörü. Bir projenin ayağa kaldırılma sürecinde projenin taraflarının tümü, iyiniyet çerçevesinde konulara yaklaşmalı ve çözüm odaklı olmalıdır. Bu süreçlerde kritik yapan ve “olmaz”ı konuşan insanlardan uzak durmaya çalışırım.
Ekip yapınızdan bahseder misiniz biraz. Kaç kişi yer alıyor bu ekipte? İş bölümünü neye göre ayarlıyorsunuz?
D. D. : Ofislerde herşeyi kontrol eden mimar anlayışı, geçerliliğini giderek yitirdiği açık… Çalışma modelleri değişti. Bu değişimi tetikleyen gençlerin kendisi ve iletişim çağı … İşaret, simge ve görüntülerin akıp gittiği, hafızamızı ve dünyamızı doldurduğu bir dönemde, mimarlık gibi yavaş gelişen bir meslek alanı ile tatmin süreleri gittikçe azalan yeni çağda, farklı çalışma modelleri oluşturmak zorundasınız. Mesleğin dinamikleri değişiyor ve bu gelişimin parçası olmak önemli…
Ofis yapılanmasında daha çok yatayda bir yapılanma hakimdir. herkes proje gelişimine doğrudan katkıda bulunabilir. Paylaşımın önemine inanıyoruz. Farklı ülkeler, farklı okullarıdan mezun, farklı hayat bakışlarına sahip dinamik bir ofisimiz var. Proje süreçlerini tasarım tasarım geliştirme ve uygulama süreçlerinde görev alan 3 koordinatör mimar arakdaşımızla yönetiyoruz. alt ekip işin sürecine göre değişiyor. tek bir uzmanlık alanına sahip mimardan çok bir çok konu hakkında bilgi sahip olma potanisyeli olan arkadaşlarla çalışmayı tercih ediyorum.
Tasarımlarınızda kullanmaktan en çok keyif aldığınız malzeme hangisidir?
D. D. : Ben “form” un gücü üzerine çok pratik yapıyorum. Yapıları daha çok heykel gibi ele almayı seviyorum. Onların sahip olduğu grafik dile değer veriyorum. Yapıların sokaklardan verdiği açı, çevresini nasıl etkilediği veya belli bir hız ile araç içindeki algısı veya gece etkileri, doğrudan mimari tasarımın bir parçası haline gelmektedir. Yani malzemenin dayanıklılık, renk vs gibi fiziksel özelliklerinin ötesinde, yansıma, kaybolma, peçeleme gibi kavramsal ifadeleri benim için daha da önem kazanmaktadır.
Bizim sektörde “Çevre olmadan olmaz” diye bir algı vardır. Katılıyor musunuz bu algıya?
D. D. : Mesleğe ilk başladığımız yıllarada bir projeyi elde etmek için bir kaç yöntem vardır. Birisi elbette çevre ve sosyalleşme, ikinicisi ise yarışma, üçüncüsü usta-çırak ilişkisi üzerinden kendi potansiyelini yaratma süreçleri ile doğrudan bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Sonraki yıllarda bu faktörler senin ne yaptığınla ilgili olarak şekil değitiriyor.
Kariyerini şekillendirme aşamasında olan genç mimar ve mimar adaylarına neler söylemek istersiniz?
D. D. : Yanlış yapmaktan ve soru sormaktan korkmamaları ve faydalı zamana yatırım yapmaları. Ve mimar, hayalinin, fikrinin ve çizdiği her çizginin sorumluluğunu taşıyabilmeli ve onu samimiyetle ayağa kaldırabilmelidir…
Bugüne kadar gerçekleştirmiş olduğunuz projeler arasında sizi en çok heyecanlandıran, etkileyip yansıttığını düşündüğünüz proje veya projeleriniz nelerdir? Bu projelerinizin şekillenme sürecini biraz anlatır mısınız?
D. D. : Odağında insan ve deneyim paylaşımı olan ve şehirin dinamiklerine yol veren projeler yapmaktan heyecan duyuyorum. Toplumsal belleğimize katma değerler ekleyebilecek…. yapabildiğim kadarıyla evrensel faydayı projelerimde bir girdi olarak kullanmaya çalışıyorum… Mekan olarak birçok insanın tecrübe ettiği projeler önüme geldiğinde, kendimi daha motive ve mutlu hissediyorum. Proje; kendine has çözümleri barındırmalı ve bulunduğu bölgeyle doğrudan bir ilişki içine geçebilmeli… Yapı türünden çok paylaşımlarla ilgiliyim… aynı zamanda mükemmeliyetle ilgiliyim…
Son olarak, ofisinizin sürdürülebilir ve yeşil tasarıma bakışını nasıl tanımlarsınız? Araştırma ve geliştirmeye yönelik çalışmalarınızı Bahriye Üçok Anaokulu projeniz üzerinizden anlatır mısınız?
D. D. : Bu alanın; çocukların kendi hayal dünyalarını inşa etmeye imkan tanıyacağı bir alan olarak algılanması benim için çok önemli. Mimari tasarım da, bu hayal gücünü tetikleyecek bir arka plana ait okumaları içermelidir diye düşünüyorum. Projeye başlarken; çocuk dünyasına ilişkin “oyun” ve “imge” konuları üzerinde “origami oyunu ile elde edilmiş bir ev” metaforu üzerine bir senaryo geliştirdik. Çocuğun algı dünyasında ev imgesi somutlaşmıştır, size ilk çizdiği şey çatı ve duvarlardır. Çatı, form olarak, sığınma, aidiyet gibi mekan hissini veren önemli bir dile sahiptir. Bu projenin çıkış noktasında hisler yer almaktadır… aidiyet, özgürlük, ölçek gibi…