Ziya İmren Mimarlık Ofisi: “Mesleğin hangi kulvarında olursanız olun çok çalışmak gerekiyor.”
Bir çok yarışmadan ödül almaya hak kazanmış olan Ziya İmren Mimarlık Ofisinin kurucusu mimar Ziya İmren İle Aviled Mimarım Sponsorluğunda keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Ziya Bey, bize kendinizden ve ofisinizin kuruluşundan bahsedebilir misiniz?
Z. İ. : Liseyi Ankara’da, Ayrancı Lisesinde okudum. Sonrasında İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsünde Şehir Bölge Planlama Bölümüne girdim, daha sonra da Mimarlık bölümüne geçtim. 2006 yılında mezun oldum. Mezun olduktan sonra ilk etapta yüksek lisans yapma düşüncem oldu hatta yurtdışı yüksek lisans konusunda bir takım gelişmeler oldu fakat sonra Ankara’ya döndüm ve ODTÜ’ de yüksek lisansa başladım. Bir yandan bir ofiste çalışırken yüksek lisans arkadaşlarımla yarışmalara girmeye başladık. İlk etapta kendimize ait bir ofisimiz yoktu, okulun stüdyolarında veya nerede bir araya gelebiliyorsak orada yarışma projesi yapıyorduk. Bir müddet başka gruplarla ofisleri paylaştık. En sonunda da 2011 yılında kendi ofisimizi kurduk. Sonrasında yoğunluktan dolayı yüksek lisans tezimi tamamlamadım. Farklı şehirlerde ve üniversitelerde yarı zamanlı öğretim üyesi olarak tasarım stüdyolarına katıldım ve halen de Ankara’da TEDÜ’ de haftada iki gün tasarım stüdyolarında deneyimimi paylaşıyorum.
Size “Yarışma Mimarı” diyebiliriz sanırım, bu süreç nasıl gelişti, ofis kuruluşu bir yarışma sonrasında mı gerçekleşti, neler söylemek istersiniz?.
Z. İ. : Ofisimizin kuruluşu tam olarak bir ödüle bağlı olmadı çünkü ödül kazanıyorsunuz fakat ekonomik yönden soruyorsanız bununla bir ofis yürütmek çok mümkün ve sürdürebilir değil, üst üste bir kaç birincilikle belki bu dediğiniz olabilir fakat sanırım bu da her zaman olabilecek bir durum değil.
İlk yarışmaya lisanstayken, 3.sınıfta, hocalarımla birlikte girdim. Eskişehir Tepebaşı Belediye Binası projesiydi ve bir mansiyon ödülü de alındı. Yarışmalarla devam etmemdeki önemli rol bu yarışma olabilir.
Zaman konusu çok kritik. Bazen çok yoğun olmadığımız dönemlerde bir yarışmaya çok fazla odaklanınca, iyi sonuç alınamayabiliniyor. Aslında yarışma projelerinin istediği optimum bir zaman var bu noktada da tasarıma dur demeyi bilmek lazım.
Mimarlıkta genel olarak tasarım yaparak kendinizi göstereceğiniz tek platform yarışmalar oluyor eğer özel bir durum yoksa.
Ofisinizde kaç kişi yer alıyor acaba?
Z. İ. : Ofiste birlikte çalıştığım kişi sayısı çok önemsediğim bir konu. Şuanda eşimle beraber ortak olarak ofisi yürütüyoruz. Çalışan sayımız da değişiyor fakat 5’i geçmiyor. Hangi ölçekte projeler yapılırsa yapılsın o projeyle genelde 4 veya 5 kişi ilgileniyor. Biz de bu şekilde çalışmayı tercih ediyoruz ve ekibimizde 5 kişi var. Bu, her zaman böyle olacak diye düşünüyorum. Kişi sayısı arttıkça ve ofiste bölümler oluştuğunda işin tadı kaçıyor gibi hissediyorum. Daha fazla büyümeyi hiç bir şekilde düşünmüyorum. Sayı arttıkça, danışman gibi çalışmaya başlıyorsunuz, işin niteliği de bundan etkileniyor. Bunun yanında ise kaçınılmaz olarak danışmanlık aldığımız işler de oluyor, uzmanlara ihtiyaç duyuyoruz, bize dışarıdan destek veren gruplar oluyor, örneğin kentsel tasarım projelerinde farklı disiplinlerden, hocalardan destek alıyoruz.
Ofisiniz mimarlık mirası diyebileceğimiz bir binada yer alıyor, anlatır mısınız?
Z. İ. : Bu bina 1957 yılı yapımı bir bina. Tasarımı 1956 yılında Emin Onat tarafından yapılmış bir yapı. Literatürde Maliye Evleri veya Otuz evler olarak geçiyor. Uygulaması da mimarlar Demirtaş Kamçıl ve Rahmi Bediz tarafından hazırlanmış bir proje, onların Ankara’da bir döneme ait birçok yapısı var. Biz de böyle bir mekânda çalışmaktan mutluyuz.
Mesleğinizde en çok keyif aldığınız anlar hangileridir?
Z. İ. : İstemediğimiz bir projeyi yapmadığımız için işimizi genelde keyifle yapıyoruz. 10 yıllık tecrübeden sonra, bazen biz bu tür işler yapmıyoruz diyebiliyoruz işverenlere. Genelde insan ölçeğinde, olabildiğince az katlı, mimarlığın temel konularını önemseyen yapılar tasarlamaya çalışıyoruz. Bu sebeple avantajlı durumdayız fakat mesleğin birçok zorlukları var bunlara çözüm bulunması gerektiğini düşünüyorum. Örneğin Anadolu Organize Sanayi Bölgesinde sanayi parsellerinin dışında park ve sosyal alanlara ayrılmış bir alanda kuluçka merkezi projesi aldık. Fakat bölgede kentsel tasarım projesi yapılmadan her hangi bir yere rastgele böyle bir yapı yapamayacağımızı onlara ifade ederek, master planı hazırladık. Bu şekilde, oraya, bundan sonra yapılacak yapıların ve yeşil alanların öngörüsü belirlendi ve kararları alındı. Projede maliyet sorunları aşılmaya çalışılıyor ama en azından sonrası daha planlı bir süreç olacak, bu bana daha anlamlı geliyor.
Türkiye ve Dünya mimarlık ortamındaki yarışmalar ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Z. İ. : Yarışmalar mimarın günümüz koşullarında tasarım yapması için en uygun platform. Bunun yanında yarışma süreçlerinin birçok zorluğu ve sıkıntıları var. Açılan yarışma sayısından tutun, ödül miktarlarına, teslim şartlarına kadar birçok konuda değişim yaşanması gerekiyor. Örneğin yüksek katılımlı bir yarışmada bütünde gelen paftaların maliyeti ödenen ödüllerden fazla oluyor, artık emeği ve zamanı hiç tartışmıyorum bile. Bunların gözden geçirilmesi gerekiyor. Örneğin buna bir çözüm olarak değerlendirilmelerde dijital teslimler alınabilir.
Bazı ülkelerde yarışmalarda ilk etapta belli başlı temel istekler oluyor sonrasında seçilenlerden daha detaylı projeler hazırlıyor. Bizde ise ilk aşamada mühendislerin oda belgelerinden tutun, 1/200 ölçekte maketler, kalıp planları… Çok katılımlı yarışmalarda jüri için çok zor bir durum, ne yazık ki! Değerlendirmeler çok kısa sürede olduğu için içeriğe yönelik bir sunum olması yani bunun talep edilmesi gerek. Bir de çoğulcu yaklaşım ülkemiz mimarlığı için çok gerekli, Türkiye’de herkese açık ulusal yarışmaların sayısının artması gerekiyor. Bir yere bir tasarım isteniyorsa ne kadar çok grup o yarışmaya girmek istiyorsa girmeli. Bunu sınırlandırmayı çok doğru bulmuyorum. Herkese şans verilmeli.
Kariyerini şekillendirme aşamasında olan genç mimar ve mimar adaylarına neler söylemek istersiniz?
Z.İ. : Mimarlık mesleği güncel durumda artan okul ve mezun sayılarıyla ve bu mesleğe duyulan ihtiyaç oranı ile tuhaf bir noktaya geldi. Zorluklar içinde var olmaya çalışıyorsunuz. Bu mesleğin hangi kulvarında olursanız olun çok çalışmak gerekiyor. İnsan yoğun olduğunda bazen daha fazla yaratıcı olabiliyor. Mimarlık hazzı da çok olan bir meslek, çok küçük de olsa bir tasarımın parçası haline gelmek yeterli olabiliyor. Tasarım yapmak istiyorlarsa şanslarını arttırmak için şartların zorluğuna bakmadan, durumları elverdiğince yarışmalara katılsınlar diyorum.
Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.
Z. İ. : Ben teşekkür ederim.