Maviperi Mimarlık : “Bugün yaşayan, gelecekte yaşamaya devam edecek projeleri gerçeğe dönüştürmeyi hedefliyoruz.”
Aviled Mimarım sponsorluğunda bu hafta Maviperi Mimarlık Ofisinin kurucusu Yüksek Mimar Burak PERİ ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Burak Bey bize mimarlık yolculuğunuzdan ve ofisinizin kuruluşundan bahsedebilir misiniz?
B.P. : Bu sene benim meslekte 20. yılım doluyor. 1998 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesinden mezun oldum. Aynı fakültede Yüksek Lisans eğitimimi tamamladım. Akademideki çalışmalarım mimarlık tarihi ve erken Cumhuriyet dönemi konularında idi. Sonra iş yaşamım başladı. Çeşitli firmalarda hem mimar hem de yönetici olarak görev yaptım. Bazılarıyla olan diyaloğum devam ediyor, bazılarıyla ise etmiyor. (gülüyor) Ofisimiz 2009 yılında aktif olarak kuruldu. Bizim okulumuzun temel tasarım kısmı çok iyiydi ve ben bu süreçten çok keyif almıştım. Aslında keyif aldığım şey tasarımın büyüsü idi. Sonra da tabi hatalar yapa yapa birçok tecrübe edindim ve 20 yıl içerisinde de hatayı en aza indirmenin çabasını verdim diyebilirim. Fakülte sonrası 20 yıl tecrübe ile şu anda birçok hatamızı düzelttiğimizi düşünüyorum ve bu şekilde devam ediyorum.
Ofisinizin adı neden Maviperi, öğrenebilir miyiz?
B.P. : Evet, Maviperi, benim ve eşimin soy isimlerinin birleşik hali, bu şekilde isim vermeyi düşündük.
Maviperi Mimarlık Ofisinizin felsefesi nedir acaba?
B.P. : Bu aralar bir kararımız var.”Bir hata yapıyorsak bile tutarlı olacağız.” Tabiî ki hedefimiz hata yapmamak ama ofis içinde bu anlayıştayız. Bunun bir felsefe olduğunu söyleyemem fakat bir anlayış. Bunun yanında yenilikçi olmaya özen gösteriyoruz. Bugün yaşayan, gelecekte yaşamaya devam edecek projeleri gerçeğe dönüştürmeyi hedefliyoruz. Ofisimizde standardın bir kaç basamak üzerinde bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.Ofis içi prensiplerimiz standardın bir kaç basamak üstüne ulaşmak için benimsediğimiz anlayıştan ödün vermemek diyebilirim. Hatamızın bile tutarlı olması anlayışı da bu anlayış temeliyle oluştu.
Tasarım sürecine gelecek olursak bize bu süreci anlatır mısınız?
B.P. : Biz ofisimizde her şeyi birlikte yapıyoruz. İlk günden itibaren bütün arkadaşlarımızın fikrini alıyoruz. Boş kâğıt üzerinde birlikte çalışmaya başlıyoruz ve süreç boyunca bu devam ediyor, sürecin sonuna kadar da ben yönlendirici olarak yer alıyorum. Tasarımdan sonra çizim konusuna geçildiği vakit de işin sonuna kadar da kontrol mekanizması olarak süreçte yer alıyorum. Projelerimin tüm süreçlerini benim yürütmem, benim kişisel kararım ve karakterimden kaynaklanıyor olabilir. Diğer türlüsünü ben düşünemiyorum. Proje koordinatörleri ve şeflerine projeleri dağıtarak bir yol çizilebilir belki ama şimdilik projelerimi takip etmek için kontrol görevini ben üstleniyorum.
Burak Bey, işlerinizde proje kontrollüğünü sonuna kadar sürdürdüğünüzü söylediniz. Bize ekip yapınızdan bahseder misiniz?
B.P. : Şuanda 11 kişiyiz. Ofisimiz en fazla 18 kişi oldu. Bu 18 kişinin tek bir kişi tarafından yönetilebilir bir sayı olmadığına karar verdik. Bizim hedefimiz, kontrol problemini çözebilirsek büyümek, ama çözemezsek 10 veya 15 arasında bir sayı bizim için ideal olan. Bu bizim kendi mimarlık hedeflerimiz için çok önemli bir husus. Projelere benim diyebilmem için bu şekilde olmasının uygun olduğunu düşünüyorum. Ofisimizde herkesin özel sebepleri dolayısıyla bir sirkülasyon olsa da 5 yıldır bizimle olan arkadaşlarımız da var. Yani bizim de yetiştirdiğimiz bir sürü arkadaşımız var, onlar yönetim ve kontrol mekanizmasında yer alırlarsa o zaman biz de 20 veya 30 gibi sayılara gidebiliriz. Hedef olarak 10’ar 10’ar artıp 10’ar 10’ar küçülmeyi düşünüyoruz.
Birçok projeye imza atıyorsunuz. Emek verip karşılığını alamadığınız işleriniz oldu mu?
B.P. : Bu soruya hayır diyen yoktur diye düşünüyorum. Bir de karşılıktan maddi karşılık da anlaşılmamalı. Bazen iyi bir teşekkür bile bir çok şeyin ötesinde olabiliyor. Sonuçta sektör inşaat sektörü ve zor bir sektör. Bence mutlaka karşılık alamadığımız yerler de olmuştur. Bunu da kabul etmek gerekebilir çünkü bazen verdiğiniz emeğin verilebilecek ötesinde bir karşılığı oluyor bunu da almak mümkün olamıyor.
İşverenler ile ilgili süreci anlatabilir misiniz, ikna süreci oluyor mu?
B.P. : İki çeşit işverenimiz var diyebilirim: ikna olanlar ve ikna olmayanlar. (gülüyor) İkna olabilenlere her türlü mimari kaygımızı anlatabiliyoruz. İkna olamayanlar ise, kendi doğrularına göre ‘benim dediğim olsun’ diyenler ki bununla karşılaşmak çok hoş olmuyor. Bir de şu durum var, örneğin, bize konut yaptırmak isteyen bir kişinin talep ettikleri ile kafasında yer alan somut imaj örtüşmüyor. Aslında bu durumun mimarlık ile de ilişkili bir durum olduğunu düşünmüyorum. Kişinin kendini tarifi ile ilişkili, çok enerjik olduğu için kendine son model spor bir araba satın alan insanın bu sayede edinmek istediği kimlik çok hareketli bir yaşamı var dedirtecek bir kimlik olsa da belki de o insan sessiz sakin bir hayat sürüyor olabiliyor. Bize gelen talepler ve onların kafalarındaki imajlar da bu sebeple örtüşmüyor olabilir.
İçmimarlık işleriniz de oluyor mu?
B.P. : Ofiste 2 arkadaşımız Olcay Hanım ve Selin Hanım iç mimardır. Biz kendi yaptığımız projelerin iç mimarlık projelerini yapıyoruz fakat dışarıya bambaşka bir proje için iç mimarlık hizmeti bugüne kadar vermedik ve bunu tercih de etmiyoruz. Otel projelerimizin iç mimarisini de çalışmıştık ve çok keyifli bir süreçti bizim için. İşin mimarisine sahip olabiliyorsanız iç mimarlık çok daha keyifli. Yine de ofisimizin öncelikli işi mimarlık üzerine kurulu.
Peki, sizin için özel olan bir projeniz var mı?
B.P. : Aslında her projenin bende ayrı bir yeri var. Bir hesap yaptık, bugüne kadar ofisimizde yaklaşık 200 proje yapılmış. Bu çok büyük bir sayı. Böyle olunca her birinin bize kattığı farklı konular oldu. Aklıma en özel veya güzel diyebileceklerim geliyor ama ayırmak istemiyorum. Ben bu soruya en özel ve güzel olanı daha yapmadıklarımız diye cevap vermek istiyorum.
Mimarlık mesleği ve kişinin karakteri konusuna nasıl bakıyorsunuz, sizce yetenek ve bilgi yeterli mi?
B.P. : Ben kişinin başarısını, -sadece mimarlık değil her alanda- kişinin kendini geliştirmesi ile ilintili görüyorum. İnsanın bireysel değerlerinin de gelişmesi çok önemli. Tabiî ki bunlar mimarlık mesleğinde de geçerli. Mimarlık için işverenle olan bir ikna sürecinden bahsettik bu sebeple iletişim çok önem teşkil ediyor. Dünyanın en iyi mimarı olup da kötü iletişime sahip olan birisi iseniz bu işi yeterince yapmanız mümkün değildir. Biz, başka birisinin parasını, başka bir şeyleri yapabilmesi için harcamasında, ona yardım eden insanlarız. Bu mimarın mimarlığı ile insanlığı arasında denge gerektiren bir konu diye düşünüyorum. Çok iyi bir insan olabilirsiniz çok iyi bir mimar olamayabilirsiniz veya tam tersi olabilir ama mesleğin başarı ile icrasının gerektirdiği iletişim gibi konularda kendinizi geliştirmeniz gerekmektedir. Tabi sektörde başarı için şans da gerekiyor. (gülüyor)
Peki, meslek hayatım boyunca mutlaka bir …(gökdelen, alışveriş merkezi, okul) tasarlamalıyım dediğiniz bir yapı var mıdır?
B.P. : Böyle bir düşüncem oldu fakat bunun fiziksel bir tanımı yok. Ben meslekte bir meydan okuma arıyorum aslında. Aradığım şeyler sıra dışı olmak durumunda. Bunun bina veya tipoloji anlamında ne olduğu çok önemli değil. Yeni ve heyecan verici her şeyi arıyorum. Aradıkça da karşıma çıkıyor o yüzden çok keyifli geçiyor süreçlerimiz. Örneğin Yüksek Güvenlikli Adli Psikiyatri hastaneleri tasarladık. Bu hastaneler psikiyatri hastaneleri fakat adli vaka ile sevk olmuş hastalar geliyor. Bir hayli ilginç ve özel bir kurgusu var. Bu projeleri kimse sahiplenmedi, bu proje çalışmalarını biz heyecanla gerçekleştirdik. Türkiye’ de ilk kez bu fonksiyonda yapılar yapılıyor. Ben çok hastane tasarladım ama ben de ilk kez böyle bir bina tasarlamış oldum ve ne mutlu bize ki ilk tasarlayan biz olduk. Meydan okuma dediğim şey biraz böyle bir şey. Yeniden veya zorluktan kaçmıyoruz, tam tersine bunu yapabileceğimize inanıyoruz ve bu bize heyecan veriyor. YGAP projelerimizden şuanda 6.’ yı yapıyoruz ve kendimiz de süreç içerisinde iyiye doğru ilerlediğimizi, giderek daha iyiye ulaştığımızı görüyoruz ve bu bizi çok mutlu ediyor.
Proje sürecinde en çok keyif aldığınız an veya anlar hangileridir?
B.P. : Projenin başlangıç ve bitiş anları benim için çok keyifli oluyor. Sürecin tamamı zaten sevilmese yapılacak bir iş değil ama başlarken o yeni heyecanı duyuyor olmak, araziye gittiğinizde kafanızda bir şeyler oluşmaya başlaması çok keyif veriyor. Bir de bittiği anda o binanın içinde geziyor olmak çok ayrı bir keyif oluyor. Proje, tanımı gereği başı ve sonu olan bir şeydir. Biz de, mimar olarak rolümüzü başladığı andan bittiği ana kadar olan kısımda oynuyoruz yani değerlendiriyoruz. Bu süreç bazen proje olarak kalıyor bazen inşaatın bitmesi oluyor ama başlangıç ve bitiş anları ayrı bir haz. Başlangıç mı bitiş mi diye sorarsanız da başlangıç diye yanıt veririm.
Kariyerini şekillendirme aşamasında olan genç mimar ve mimar adaylarına neler söylemek istersiniz?
B.P.: Öncelikle kendilerine sorular yöneltmeleri gerektiğini düşünüyorum. Birinci soru; ‘Niye mimarlık okuyorlar?’ olmalı. Oradan alacağı cevap kendilerini tatmin ediyorsa da; ikinci soruyu sormalılar, bu da; ‘Peki, şimdi ne yapmalıyım?’olmalı. Bu sorular sorulmazsa mezun olunca sudan çıkmış balığa dönülebiliyor. Asıl önemli olan üçüncü soru da; ‘Nereye kadar yapabilirim veya ne yapmalıyım da yaşlanmamalıyım?’ Ben şuan 3. soruyu soruyorum kendime. Teknoloji çok önemli, neyi nasıl yaptığınız çok önemli. Genç bir mimar şunu sormalı bence; yaptığı şeyi 10 yıl sonra da mı böyle yapacak? Kendini güncellemeli yani, sürekli güncelleme olmazsa olmaz. Kaizen diye bir felsefe var Toyota fabrikasında çıkıyor. Kelime anlamı olarak kai değişim, zen ise daha iyi anlamına geliyor. Örneğin bir işi yapıyorsunuz, felsefe şunu söylüyor; bunu daha iyi nasıl yapabilirim? Eğer bunu ararsanız hayatınızda ve mesleki hayatınızda birçok şeyi daha verimli, daha güzel, daha estetik -bu da bir arayış- yapabilirsiniz. Hayatta en önemli şeye değişim olarak bakıyorum. Bu sebeple yenilikçi olsunlar, değişime ayak uydursunlar ve verimli olmanın yollarını kendilerince arayıp bulsunlar diyorum. Biz Maviperi Mimarlık olarak elimizden geldiği kadar bu çaba içerisindeyiz. Her proje bitişinde arkadaşlarla oturup; ‘Burada ne yaptık? Nerede hata yaptık? Daha iyi nasıl yapabilirdik?’ diye sorular sorup üzerinde düşünüyoruz. Bu toplantılarla ofis işleyişimiz buna göre şekillendi. Safi değişim değil gelişime inanıyoruz.
Çok güzel bir sohbet oldu Burak Bey, bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.
B.P. : Ben Teşekkür ederim.