GIG Mimarlık Ofisi : “Her şeyden önce İnsanların hatıralarında yer eden mekanlar tasarlıyoruz.”
Aviled Mimarım sponsorluğunda bu hafta Gig Mimarlık Ofisi ’nin Kadıköy 'deki ofislerine konuk olduk. Gig Office kurucuları Yüksek Mimar Tuba ŞEHİTOĞLU ve Yüksek Mimar Zeynep AKTEN ile çok keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Zeynep Hanım, Tuba Hanım bize biraz ofisinizin kuruluşundan bahseder misiniz?
Z. A. : Tuba ve ben İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesinden 2004 yılında mezun olduk. Ardından ikimiz de yüksek lisans eğitimlerimizi aynı üniversitede Mimari Tasarım bölümünde tamamladık. Üniversiteden çok yakın arkadaşız, birlikte büyüdük diyebilirim. Mezun olduktan sonra yollarımız ilk etapta profesyonel anlamda farklı yollara doğru gitti, farklı mimarlık ofislerinde çalıştık. 2016 senesinde profesyonel anlamda da yollarımızı birleştirdik ve GIG’i kurduk. İkimiz de mimarız fakat çalıştığımız ofislerde iç mimari projelerde de çok değerli tecrübelerimiz oldu. Hem yurt içi hem yurtdışı bazında önemli projeler yönettik. Dolayısı ile hayatımızda çok doğru olduğuna inandığımız bir noktada ve çok doğru deneyimlerle kendi tasarım alanımızı kurduk, burada ürün tasarımından planlamaya kadar farklı ölçeklerde tasarımlar ile projeler üretiyoruz.
Ofisinizin ismine nasıl karar verdiniz?
T. Ş. : Öncelikle şunu söylemeliyim çok uzun süre düşünmedik, neredeyse bir anda karar verdik. Bizim ikimizin de müzikle yakından bir ilişkisi var. Gig, İngilizce’de canlı sahne performansı demek. İsme karar veriş anı, benim için çok keyifli bir anıdır. Bir gün çok yoğun geçen bir iş gününde, uzun bir koordinasyon toplantısı esnasında birden bu isim aklıma geldi; gig, gigging şeklinde düşünmeye başladım ve toplantı esnasında Zeynep’ e mesaj atıp bu ismi onunla paylaştım. O da; “Hemen sosyal medyanı aç, ben de bir an çok sıkıldım ve bir resim paylaştım” dedi. Sol anahtarının modernize olmuş bir resmini gig anahtar kelimesi ile paylaştığını gördüm. İkimiz de duygusal yönü çok ağır basan insanlarız. İnsanlar şirket ismi hakkında uzun süre düşünebiliyorlar, bizim için bu saniyeler içinde karar verdiğimiz bir durum oldu. Bu sebeple ismimizin çıkışının özel bir anısı var ve bu çok içimize sindi.
Ekip yapınızdan bahseder misiniz bize, kaç kişi yer alıyor bu ekipte?
Z. A. : 8-10 kişi arasında değişen sayıda bir ekibiz. Bu arkadaş ekibi ile çalışmalarımızı, samimi bir ortamda, keyifle yürütüyoruz. İşlerimiz yoğunlaştıkça başka arkadaşlarımızdan da destek alıyoruz, ofis içi ve ofis dışı sayımız genelde bu şekilde oluyor.
Ofisinizin bugüne dek nasıl bir yolculuk yaptığından bahseder misiniz?
T. Ş. : Yolculuk kelimesi bizim için çok doğru bir kelime çünkü gerçek anlamda bir yolculuk ile başladık. (gülüyor) Afrika’ da, Gine’de bir otel projesi ile ilk projemizi aldık ve aynı dönemde Paris’ te bir serginin tasarımını yaptık. İkisi için de çok güzel yollar yaptığımız için ofis serüvenimiz yolculuklar ile başladı diyebiliyoruz. Bu şekilde yurt dışı işleri ile heyecanlı bir süreç başlamış oldu.
Z. A. : Gine yolculuğu özellikle bizi çok heyecanlandırdı. 8 katlı bir binanın dönüşüm projesi idi. İlk iki katı ofis, üst katlarda otel, en üst katta da teras restoranı olan bir proje idi. İşveren projemizi kendi bütçesi doğrultusunda uygulattığı için sonuç ürün birebir tasarım ile aynı olmasa da gerçekleşti. Başlangıç olarak bir taraftan Afrika’ da 5000 m2 bir otel projesini konuşurken bir taraftan Paris’ te çok daha küçük ölçekli ama çok da etkili olabilecek bir sergi mekanı projesi ile başlamak bizim için çok önemli bir adım oldu. Türk bir sanatçının (Sergen Şehitoğlu) sergisinin hem küratörlüğü hem mekânsal organizasyonunu yapma şansını aynı anda yakaladığımız için ölçek geçişleri, bölgesel farklılıklar gibi bize güzel tecrübeler sağlayan işlerle yola çıkmamız büyük bir şans idi.
Ofisinizin yer aldığı mekan, işleriniz… sanatla her daim iç içe gibisiniz, öyle mi?
Z. A. : Ben çok küçük yaşımdan beri enstrüman çalarak ve klasik müzik ile büyüdüm. Sonrasında da çok farklı müzik türlerine ilgim oldu ve iyi bir takipçi ve dinleyici oldum. Tuba ile ikimize de canlı müzik dinlemek her zaman bir terapi oldu aslında, onun bize sağladığı rehabilitasyonu başka bir şeyde bulamıyorum diyebilirim. Bunun dışında abim uluslararası bir sanatçı, kendisi 20 yıldır Londra’da yaşıyor Memo AKTEN, Tuba’nın eşi yine burada uluslararası bir galeri tarafından temsil edilen bir sanatçı Sergen ŞEHİTOĞLU
T. Ş. : Zeynep’ in dediği gibi sanat bizim hayatımızda olmazsa olmaz bir yerde. İşlerimizde de sanatın içinde olmayı aslında her zaman istiyoruz. Örneğin Holllanda’ da Memo AKTEN için bir heykel tasarımımız da oldu. Aslında bir enstelasyon çalışması idi. Sanatçının hayalini fiziksel hale getirmek için tasarladık, çok da beğenildi. Bütçesi uygun olan galeri ve müzelerde, festivallerde, sanatçı bunu uygulayacak. Evlerimizde ve ailelerimizde de kaçınılmaz olarak sanat hep gündemimizde oluyor.
Kendi ofisini kurmuş mimarlar olarak yarışmalara katılıyor musunuz?
T. Ş. : Benim öğrenci iken okuldan hocamla katıldığım iki proje yarışması oldu. Bu projeler sonuçlarda ödül alan projeler idi. Sonrasında çalışma hayatı ile birlikte girdiğimiz yarışmalar oldu ama bir sonuç alamadık. Çünkü gerçekçi olacak olursak bir ofiste çalışırken aynı zamanda bir proje yarışmasına katılmak çok zor, yarışma süreci tam mesai istiyor, bunu arkadaşlarımdan da takip edebiliyorum sadece buna eğilen ofisler var ve gördüğüm kadarıyla onların işleri başarı ile neticelenebiliyor.
Bizim şuanda bitmek üzere olan birkaç mimari ve iç mimari projemiz var. Önümüzdeki yıllar için yarışmalara bitmiş ürün üzerinden girmeyi düşünüyoruz. Çalıştığım bir ofiste bir fabrika projesi ile WAF’ a (World Architecture Festival) katılma şansımız olmuştu ve buradan 1.’lik Ödülümüz var. Bizim de, kendi işlerimizle böyle bir ödül alma hedefimiz var.
Devam eden projelerinizden bahseder misiniz?
T. Ş. : Devam eden kurumsal firmaların yönetim ofisi ve çalışma ofislerini kapsayan projelerimiz var. Biri 2000 m2 biri 4500 m2 gibi. Kurumsal firmalar ile çalıştığımız için şanslı hissediyoruz çünkü bilgi anlamında birbirimizi beslediğimiz bir süreç oluyor.
Onun dışında Çırağan Kempinski Oteli içerisinde 3 tane mağazayı yeni tamamladık. 2 adet de konut projemiz devam etmekte. Bunlar iç mimari projeler. Mimari ölçekte de yakın zamanda tamamladığımız işler oldu.
Z. A. : İzmir Karaburun’ da bir villa projesini mimari ve iç mimari tasarım, proje ve uygulama olarak yeni tamamladık. Kentsel dönüşüm sürecinde Bostancı sahilinde bir projemiz var. Orada, Kadıköy’ün 1960lar ve 1970ler’ de yapılmış binalarının mimarisini saygıyla anarak tasarladığımız bir konut projemiz var.
Yine aynı bölgede kentsel dönüşüm içerisinde mimari danışmanlık verdiğimiz bir sürecimiz devam ediyor, burada da işverenimiz kontrolsüzce büyüyen konut projelerine mesafe ile yaklaştığı için rahat bir çalışma yakalıyoruz diyebilirim.
Sizi en çok heyecanlandıran projeniz hangisi?
T. Ş. : 12 yıl içerisinde birçok farklı proje tipolojisi tasarımında yer aldık. Kendi üretim sürecimiz olunca hepsini ilk defa yapıyor gibi hissediyoruz. 20 m2 de, 2000 m2 de bize aynı heyecanı veriyor. Hatta bazen 20 m2 daha da heyecan verebiliyor çünkü kısıtlı alanda tasarım yapmak daha yoğun bir madde üretmek gibi olduğu için böyle bir ürün ortaya koymak bizi çok heyecanlandırıyor.
Peki, meslek hayatım boyunca mutlaka bir …(gökdelen, alışveriş merkezi, okul) tasarlamalıyım dediğiniz bir yapı var mıdır?
Z. A. : Benim var evet. Okul yapmak istiyorum. İlk okul veya ortaokul . O yaş grubu öğrencilerini oraya götürmek, gitmek isteyecekleri mekanlar yapmak bana çok heyecan veriyor. Bir eğitim yapısına farklı, işlevsel ve heyecanlı ne katılabilir, o süreci deneyimlemek isterim.
T. Ş. : Ben yeniden kullanıma açılan yapıları çok seviyorum. O sebeple önceden farklı kullanımda olan bir yapıyı günümüze adapte ederek yeniden tasarlamak gibi bir isteğim var.
Mimarlık ve iç mimarlık mesleğini yapabilmek için yetenek ve bilgiden bağımsız olarak hangi insani özellikler gerekiyor?
T. Ş. : Bu meslekte artık eski üretim süreçleri olmadığı için günümüzde bilgi ve o bilgiyi kullanma becerisi başlı başına bir yetenek olarak karşımıza çıkmakta. Farklı bir üretim prosedüründeyiz ve tüm süreçler başka bir hızda ilerliyor. “Mimarlıkta yetenek nedir?” bence tekrardan sorgulanması gereken bir konu olarak ele alınmalı. artık toplumda bir şeyler üretmek adına başka bir beceri gerekiyor. insan ilişkileri, iletişim, psikoloji, sosyoloji çok önemli ve bir de insanın mutlaka sanatla ilgili olması gerekiyor diyebilirim.
Z. A. : Diijital medya çağındayız. Artık yaptığı işten bağımsız olarak ister finans sektörü olsun, ister bambaşka bir sektör olsun herkes kendi kreatif sürecini kendi işine katabiliyor. Mimarideki en önemli şey bence gözlem, en küçük şeyden ilham alıyor olabilmek insanı farklı yönlere götüren bir yolculuk olarak karşımıza çıkıyor.
Ofisinizin felsefesi nedir?
Z. A. : İkimiz de mimar kökenliyiz dolayısıyla yarattığımız herhangi bir fiziksel oluşumun o mekandan çıkarıldığında da kendi başına bir şeyler söyleyebilen bir ürün olmasına önem veriyoruz. Kendi bağlamında güçlü ve aynı zamanda mimari yönden de güçlü bir strüktür olarak kendi kendine ayakta duran; matematiksel bir dili olan estetikle bağlantılı tasarımlar yapıyoruz.
T. Ş. : Her şeyden önce insanların hatıralarında yer eden mekanları tasarlamaya çalışıyoruz. O hatırada var olabilmek, o deneyimde hatırda kalabilmek bizim yarattığımız mekanlar için çok önemli. Fonksiyonu ön planda tutuyoruz, bundan bahsetmeye bile gerek yok. Biz akılda kalanı bulmak istiyoruz. Mimar bir projeyi yaratıyor, ortaya çıkarıyor fakat önemli olan kullanıcının da aynı şekilde o mekanı deneyimlemekten keyif alması, yıllar sonra hatıralarını mekandan bağımsız düşünememesi gibi bir tasarım felsefemiz var diyebiliriz. Kullanıcı memnuniyeti odaklı bir tasarm yapıyoruz. Kullanıcıya bir his verebilmeyi hedefliyoruz. Heyecan, mutluluk… mekana göre o his ne ise onu verebilirsek kendimizi başarılı adledebiliriz.
Kariyerini şekillendirme aşamasında olan genç mimar ve mimar adaylarına neler söylemek istersiniz?
Z. A. : Çok zor bir meslek, çok emek istiyor, bir yandan iletişim, psikoloji, sosyoloji gibi dallarla ilişkili iken bir yandan daha sükunet ve konsantrasyon gerektiren kreatif süreci yaşıyorsunuz. Bu süreçleri yönetiyor olmak, tasarlıyor olmak ve aynı zamanda da projenin finansal taraflarını düşünmek gerçekten kolay değil. Mimarlığın en zor tarafı bence bu durum. Hem kreatif bir meslekten söz ediyoruz hem de hizmet sektörü içerisindeyiz. Bu iki dinamik ve yarattıkları çelişkiler yıllardır mimarların tartıştığı ve zorlandığı bir durum olmuştur.
T. Ş. : Hepimiz fakülteden sonra tasarımcı olmak istedik. Bence çok hızlı değişen bu dünya düzeninde proje süreçleri için inovatif bir şeyler bulmaya çalışabilirler. Özellikle proje süreçleri için programlar ve bu programların kullanımı ile ilgili yeni bir şeyler gerekiyor. Hepimizin buna ihtiyacı var. Yatırımcı tarafından zaman kısıtlılığı olduğu için bence proje üretim süreçlerine dair yenilikler getirilmeli ve bu konuya kafa yorulmalı.
Her şey bu kadar hızlı akarken çok fazla yıpranmadan yeni düzene uygun bir proje süreci üretmek gerekir.
Biz durmadan çiziyoruz fakat artık eskisi gibi geniş zamanlı değil, zaman çok kısıtlı olduğu için istediğiniz kadar detay çizin fabrikadaki detaya göre ya da ustanın yapabileceği şekilde proje çizmek durumunda kalabiliyorsunuz. Bu süreçler nasıl hızlandırılabilir? Yeni aplikasyonlarla bunlar nasıl yapılabilir?
Örneğin bir aplikasyon gördüm, uygulamayı duvarda gezdiriyorsunuz ve duvarda demir profil olan noktaları buluyor; rölöve alıyor gibi… Bence fakültelerde böyle inovatif fikirlerin ortaya konulduğu dersler bile olabilir. Alıştığımız klasik mimari proje süreçleri ile çağın gerisinde kaldığımızı hissediyorum. Artık çizimler imalatlara yetişemiyor ama aslında başka bir döngü var. Nasa’ nın yeni buluşları var, her alandaki insanların buluşları hızla devam ederken mimarlık üretim biçimi ile buna adapte olamadı gibi geliyor.
Mimarlık sadece fiziksel bir ürün değil zihinsel bir süreci var. Zihinsel süreç yine mimara bağlı olacak fakat bunu ifade biçiminde çizim dışı bir malzeme olabilir mi acaba? Mimarın hassasiyetleri aynı kalarak ifade ediş biçimlerini kolaylaştırmak için bir ara yüzden bahsediyorum ben. Çünkü bir projenin gerçek sürecini asla işverenlere kabul ettiremiyoruz, proje süreçleri halen çok uzun sürüyor ve burada bir yenilik gerekiyor.
Bence yeni mezun veya öğrenci arkadaşlar mühendis arkadaşları ile birlikte bu sürece kafa yorarak bu konuda bir şeyler ortaya çıkarabilirler. Çünkü onlar yeni nesil olarak dünyaya geldiler ve bizim aklımıza gelmeyen şeyleri onların hayal edebileceklerini düşünüyorum.
Bizlere değerli vaktinizi ayırdığınız için ve yenilikçi sorgulamalarınız için çok teşekkür ederiz.
Mimarlar iç mimarlık eğitimi almadan mekan tasarımı yapıyor.Gerçekten çok üzücü keşke buna bir sınırlama getirilse de herkes kendi mesleğini yapsa.