Derer Derer Design & Construction : “ Mekânın Kalitesinin; İşe Olumlu bir Şekilde Yansıdığı, Çalışanı Mutlu ettiği, İşveren İçin de Verimi Arttırdığı ve bir Rekabet Unsuru Olduğu Kabul Edildi.”

Aviled Mimarım sponsorluğunda bu hafta Derer Derer Design & Construction firmasının Çankaya'daki ofislerine konuk olduk. İç Mimar Batu DERER ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

0 4.994
İç Mimar Batu DERER

Batu Bey bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

B. D. : Ben ortaokul ve liseyi Ankara Koleji’nde okudum. Sonrasında Bilkent Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü’nden 2000 yılında mezun oldum. 2001 yılında European School of Economics Milano’da İşletme Yüksek Lisans Programı’nı bitirdim ve profesyonel hayata mesleki anlamda başladım diyebilirim. 2000-2001 yılları arasında Milano’da yer alan Unica Srl. firmasında, 2001 – 2003 yılları arasında ise Net Mimarlık firmasında, tasarım ve uygulama departmanında, ardından 2005 yılına kadar Aktürk A.Ş. firmasında inşaat bölümünde çalıştım. Daha sonra, 13 yıl boyunca DererOmay Design & Construction bünyesinde ortağımla beraber kendi çalışmalarımı sürdürdüm. 2017 yılından itibaren de kurucusu olduğum Derer Derer Design & Construction’la yoluma devam ediyorum.

İç Mimarlık yapmak istediğiniz bir meslek miydi? Meslek seçimi ile ilgili neler söylemek istersiniz?

B. D. : Ben üniversiteye giriş aşamasında ya iç mimarlık bölümünde ya da işletme bölümünde okumak istemiştim. Çok doğru bir karar verdiğimi bugün görüyorum çünkü işletme okusaydım iç mimarlık yapamayacaktım fakat iç mimarlık okuduktan sonra işletme alanında yüksek lisans yapma şansım oldu. Hatta mezun olur olmaz İtalya’da işletme yüksek lisansı yaptım. Bu kararın çok doğru olduğunu düşünmüyorum. Çünkü mezun olduktan sonra profesyonel hayatın içinde bir süre yer alıp sonrasında işletme okumanın insana daha çok şey kattığını düşünüyorum. Nitekim ben çalışma hayatında bir süre yer aldıktan sonra 2012 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Executive MBA Yöneticiler için İşletme Yüksek Lisans Programı’nı tamamladım. Özel sektör nasıl çalışıyor, sektör ve meslek ilişkisini görmek bu konuda çok önem teşkil ediyor. Meslek seçimimin doğru olup olmadığına karar vermem sanırım 10 sene aldı, 10 sene sonunda daha emin bir şekilde mesleğe devam etmeye başladım.

İnsan neyi seviyorsa onu yapmalı diye düşünüyorum, tabi yolun başında sevdiğin şeyden emin olmak zor olabiliyor. Ben lise hayatım boyunca çalıştım. Restoranda da çalıştım, inşaatta da çalıştım, araba galerisinde ve balıkçıda da çalıştım. Bir iş yaparken işin ticari tarafını bilmek lazım.

Lise sonrası bir üniversite sınavı var, herkes buna odaklanıyor. Aslında konu o değil. Sınavda kaç net yaptığın hayatta önemli olmuyor. Çünkü yaptığın nete göre girdiğin üniversite bölümü, seveceğin mesleği sağlayamayabilir. Bunlar doğru orantılı konular olmadığı için önceden neyi sevdiğini bilmek lazım. Üniversite sınavı amaç haline geliyor, oysaki sevdiğin şeyi bulup sınavı bir araç olarak görmek gerek. Burada anne babaların yönlendirmesi gerekiyor.

Ben hem kendi isteğim hem ailemin yönlendirmesi ile yaz tatillerinde hep çalıştım. Yaz tatilleri için anne babalar çocuklarını hangi kursa yazdıracağını şaşırıyorlar. Bence kursa yazdırmasınlar, bir yerde çalışmasını sağlasınlar. Benim orta ikinci sınıftan itibaren böyle bir sürecim oldu. Her sene de farklı bir yerde çalıştım, hepsi de çok farklı bir tecrübe oldu.

Eğitim sistemimiz insanın kendini aşmasını neredeyse mümkün kılmıyor. Parmak kaldırıp konuşmaya cesaret edemeyen çocuklar yetişiyor, çünkü çocuklar küçük yaşlardan itibaren neyi söylemesi gerektiği konusunda koşullandırılıyorlar. Bunun sonucunda da düşündüğünü, istediğini söyleyemeyen ya da bunu bilmeyen öğrenciler oluyorlar.  Bunun tamamen mümkün olması ise sadece okulda olabilecek bir durum değil çünkü okulda başarılı bir kişinin iş hayatında başarılı olması birbiri ile doğru orantılı değil bunun ortaya çıkması için de çocukların ve gençlerin erken yaşta bir işte çalışmaları gerekiyor.

Şuan kendi tasarım ofisiniz için çalışıyorsunuz, iş hayatında bu durum sizin için bir fark teşkil ediyor mu?

B. D. : Ben profesyonel hayata başladığımda ne yapıyorsam şu anda da onu yapıyorum. Bu sebeple bir değişiklik olmadı diyebilirim. Ölçek biraz büyüdü, ilgilendiğim işler adet olarak arttı. Burada genellikle ofis ve otel tasarımları yapıyoruz. Daha önceleri konut tasarımları ve perakende işlerde de yer aldık fakat o taraflarda olmayı pek istemiyoruz. İşletme ile ilgili aldığım eğitim dolayısı ile daha profesyonel işlerde yer almak istiyorum. Bu ne demek derseniz; mesela bir konut işinde istekler çok kişiseldir oysa ofis tasarımında şirketin çizgisi doğrultusunda daha net bir süreç yaşanabiliyor. Aynı şeyi otelde de yaşıyoruz. Süre belli oluyor, talepler net oluyor. Ben işime bir ihtiyaca yönelik bir sorunu çözmek olarak bakıyorum ve ihtiyacın net olarak belirlenmiş olduğu işlerde daha başarılı olduğuma inanıyorum.

General Electric Ankara Ofisi
General Electric Ankara Ofisi

Günümüzde iç Mimarlığa bakışın olumlu anlamda değiştiğini düşünüyor musunuz?

B. D. : Evet. Çünkü insanlar dünyayı görmeye başladı. Gördükçe algıları ve beklentileri değişmeye başladı. Bununla alakalı olarak da günümüzde mekânın kalitesinin işe olumlu bir şekilde yansıdığı, çalışanı mutlu ettiği, işveren için de verimi arttırdığı ve bir rekabet unsuru olduğu kabul edildi. Böyle olunca da iç mimari son on yılda daha bir önem kazandı diyebilirim. Tabi bunun farklı ve kirlilik oluşturan bir durum da ortaya çıkardığını söylemek mümkün, Pinterest gibi uygulamalardan gördüğünü yapan, bunu neden yaptığını bilmeyen insanlar da maalesef piyasada var oldu diyebilirim. Bunun sebebi de aslında her şeyin hızlanmasıdır. Dezavantajlı olan bu fakat sebebi artık çok iş yapılıyor, çok hızlı yapılıyor. Arada iyiler olduğu kadar kopyalayarak yapılan örnekler de ortaya çıkıyor.

Biz işe önce tasarım yaparak başladık, sonra proje yönetimini, sonrasında ise imalat aşamasını da gerçekleştirmeye başladık. Çünkü insanlar paket olarak hizmet almak istiyorlar. Sebebi de yine hızlı olmak. Çok hızlı bir şekilde tasarlayıp işleri meydana çıkarmanız lazım. İç mimardan beklenti eskisine nazaran daha fazla olmaya başladı. Onu yaparken de ihtisaslaşmak gerektiğini düşünüyorum çünkü bu hızlı olmayı doğal kılıyor. Bizim bu konuda çerçevemiz çok net oldu, sonuçlar da belli olunca risk almak istemeyen müşteriye hızlı ve kesin sonuçlar sunabiliyoruz. Tabii bu durum ileride nasıl olur bilemiyorum. Her şey çok hızlı, bu hıza yetişebilmek için aradan bir şeylerin çıkması gerek ve bazı şeylerin yazılımlar tarafından yapılması gerekebilir. Bunun yanında tek bir şeyi çok iyi yapıyorum diyerek körelmemek de lazım, her zaman yenilikleri takip etmek gerekiyor.

Biz aslında bir mekânın terzisiyiz, kıyafeti ortaya koyarcasına stilistliğini de yapıyoruz. Bu noktada, bence tasarımını yaptığımız işin ölçüsünü alıp ortaya koyan, kumaşı kesen makinalar olacakmış gibi geliyor bana. O makineden gelen veriyi iyi analiz eden adamlar lazım. İş yapma şekli o anlamda değişiyor.

Sadece taslaklar ortaya çıkartmak, çizim yapmak, üç boyutlu çizim yapıyor olabilmek de yeterli olmayacak.  Bunları makinelerin yapacağına inanıyorum, artık insan hatasına işi bırakmıyorlar. Beynin algoritmasını oluşturuyorlar. Bu sebeple bu günümüz durumuna, hayatına sadece iç mimarlık olarak bakmamak gerekiyor. Her sektörde var olan yenilikleri takip edip yorumlamak gerek.

Değişiklikler logaritmik giden bir şey; 1950 ile 80 arasındaki değişim, 1980 ile 90 arasındakine oransal olarak tekabül ederken sonraki süreç de katlanarak gidiyor. Bu varsayımla yola çıkarsak da radikal bir değişim çok yakın diyebiliriz, hazırlıklı olmak lazım.

Ben de 10 sene önce çalıştığım gibi çalışmıyorum. Şu anda hala bir şeyleri elde çizerim çünkü bu da hızlı bir teknik. Fakat artık masada oturarak yapılmayan bir tasarım süreci yaşıyorum. Eskiz yapacaksan bile masada oturmana gerek kalmıyor, daha mobil olmaya başladık. Bunun için elde çizebiliyor olmak, fikri hemen anlatabilmek açısından hala çok geçerli bir teknik. Fakat herkesin el çiziminin çok iyi olmasına gerek yok ama akıldaki fikri kâğıda, oradan da karşı tarafa aktarabiliyor olmak, gerek paydaşlarla gerek müşterilerle ilişkiyi kolaylaştırıyor. Buna yardımcı yazılımlar da çıktı, belki de ben elde çizerken bir yandan imalatın da biteceği teknolojiyi de üretirler.

Bir de eskiden ben bunu yaptım oldu gibi bir mimarlık biçimi var idi şimdi öyle bir durum söz konusu bile değil çünkü kullanıcı odaklı gidiyoruz. Aslında kullanıcı odaklı gitmek lazım çünkü biz orada aracız, oluşturduğumuz ürün de bir araç. Ortaya çıkan şeyin estetik değerleri çok önemli, fakat bu önem de ürünün orada hizmet ettiği sürece devam ediyor. Ben bir mantığı olan ve çalıştığını gördüğüm bir tasarıma daha hayranlıkla bakabiliyorum ve işlerimde kullanıcı odaklı ve fonksiyonel tasarımlar yapmaya çalışıyorum.

Özel Bir Konut Eskizi

Sizi en çok heyecanlandıran projeniz hangisi?

B. D. : Yeni bir işe başladık beni o çok heyecanlandırıyor. Büyük bir yapı olacak. Büyük olmasından ziyade şirketin yaptığı iş benim için farklı. Aslında her seferinde ofis yapıyor olma durumunun şöyle bir avantajı var; o ofis hangi sektöre hitap ediyor ise o konuda bilgi kazanmış oluyorsunuz. Ayrıca her ofisin bir işleyişi var, bu beni her zaman heyecanlandırıyor. Onların organizasyon şemalarını, yaptıkları işleri, ürettikleri ürünleri öğrenmek durumundasınız ve bu her seferinde bambaşka bilgiler katıyor. Her ofisten öğrendiklerimle de kendi ofisimi eviriyorum ve öğrendiklerim hayata bakışımı, çalışma şeklimi etkiliyor.

Bir de bir yazılım firması için ofis tasarımı işimiz var. Mesela bir yazılım firmasının ihtiyaçları öyle farklı ki, bazen şaşırıyorum. İş yaptığım diğer şirketlerde ilişki ağlarına göre çalışmayı kolaylaştıracak tasarımlar yaparken onlarla birlikte gerçekten işleyişi algılamakta zorlanıyorum. Çalıştığımız jenerasyon da çok farklı. Bu kadar kısa zamanda aramıza böyle bir duvar nasıl örüldü gerçekten şaşırıp kalıyorum. Ne yaptıklarını anlamıyoruz, nasıl yaptıklarını anlamıyoruz. Bizler ne kadar ağ üzerinden çalışsak da yüz yüze iletişime halen ihtiyaç duyan işler yaptığımız için onların işlerini gerçekten hala anlayamıyorum ve buna adapte olmaya çalışıyorum.

Her sene Köln’ de gerçekleşen mobilya fuarını takip ederdik, mobilya fuarı şu anda çok küçüldü. Çünkü ihtiyaçlar değişti. Mobilya fuarında Microsoft firması vardı bunların hepsi çok ilginç ve şaşırarak izlediğim konular, bir şeylerin değişmeye çalıştığı çok belli.

Peki, meslek hayatım boyunca mutlaka bir …(gökdelen, alışveriş merkezi, okul) tasarlamalıyım dediğiniz bir yapı var mıdır?

B. D. : Büyük bir resort yapmak isterim. Çünkü çok keyifli olacağını düşünüyorum. Keyifli mekan yaratmak, insanların keyif alabileceği mekanlar tasarlamak bir de bunun doğanın içerisinde olması bana çok heyecan verir. Doğanın içerisinde harmanlanan mekanları tasarlamak çok yapmak istediğim bir konudur. Çünkü var olan mekanın içerisine tasarımlar yapıyoruz, ben istiyorum ki var olan mekan doğa olsun ve yeri gördükten sonra nereye ne yapılacağı fikrinin doğmasını o söylesin, böyle bir deneyim yaşamak isterim.

Mimarlık ve iç mimarlık mesleğini yapabilmek için yetenek ve bilgiden bağımsız olarak hangi insani özellikler gerekiyor?

B. D. : Sabır gerekiyor. Her şeyde çok sabırlı olmak gerekiyor. Fakülte eğitimine de ben komando eğitimi diyorum, o da sabrımızı ölçmüştü. Ve şimdi bakıyorum hiç boşuna vermemişler bize bu eğitimi, çünkü mezuniyetten sonra kat kat fazlasını görüyorsun. Günümüzde, hele insanların talepleri ve gördükleri çok daha fazla, bu sebeple sabırlı olmak gerekiyor. Bu hepsini kapsıyor bence.

Proje sürecinde en çok keyif aldığınız süreç

B. D. : İlk eskiz çıkarken çok keyif alıyorum. Bir tasarıma ait tüm süreç ayrı ayrı keyif verici. Sonra renderlar çıkarken, en son olarak da imalat yapılıp bittiğinde bu 3 aşamadan ayrı ayrı keyif alıyorum. Bir de ne tasarlarsak kısa sürede sahada gördüğümüz için bu süreç de hızlı gelişmiş oluyor, o ilk eskizim son haline sahada gelmiş oluyor.

Kariyerini şekillendirme aşamasında olan genç iç mimar ve iç mimar adaylarına neler söylemek istersiniz?

B. D. : İş mimarlık eğitimini almak ile bitmiyor. Önce bunu görmeliler. Rekabet ettikleri sadece mimarlar değil değişen sektörler var. Örneğin Tesla “Self Driving Car” çıkarttı, bunun mimarlığa etkisi ne olur diyebilirsiniz fakat artık otoparka gerek kalmayabilir. Araç, enerji sarf etmediği ve bir aidiyet de söz konusu olmadığı için kapının önünde durmasına gerek kalmayacak. Gıda ile ilgili değişiklikler de mimariyi etkileyecektir. Mimarlık insanı etkileyen her türlü değişimden ilk etkilenen araç bu sebeple güncel kalsınlar ve dünyayı takip etsinler demek isterim.

Bizlere vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.

B. D. : Ben teşekkür ederim.

Opsgenie Ankara Ofisi
Opsgenie Ankara Ofisi
İntengo İstanbul, YTU Teknopark Ofisi
General Electric Ankara Ofisi
General Electric Ankara Ofisi
Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.