Enine boyuna Cumhurbaşkanlığı Sarayı değerlendirmesi
Yapımından sonra tartışmalara sebep olan Cumhurbaşkanlığı Sarayını bu yazıda iki şekilde ele alacağız.
Birincisi siyasi açıdan, ikincisi ise mimari açıdan…
SİYASİ AÇIDAN İNCELEMEK GEREKİRSE:
Evvela Cumhurbaşkanlığı Sarayı yapılması gerekli bir yapı mıydı? Bu saray ile ne sembolize edilmeye çalışılmış? Sarayın 1000 odalı olması kızılacak bir şey mi? Cumhurbaşkanlığı Sarayı birilerinin keyfi için mi yapıldı? Toplumsal yaklaşımların olumlu ya da olumsuz olma gerekliliği ve gereksizliği meseleleri…
Yukarıdaki soruların cevaplarını merak edenler elbetteki vardır. Hatta bir şeylerin farkına varamamış olanlar da hakeza öyle…
Cumhurbaşkanlığı Sarayı yapılması gerekli bir yapı mıydı?
Kesinlikle evet. Bu tür yapılar geçmişten günümüze ülkelerin gücünün ne denli kuvvetli olduğunu sembolize eden önemli ispat araçlarındandır. Bunu geçmişten bu yana Antik Roma döneminden, Helenistik döneme, Roma döneminden günümüze kadar bu güç gösterimi yapılar üzerinden gösterilmeye devam etmiştir. Devam da edecektir. Geçmişte Bizans İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu da bu konuda hassasiyet gösteren imparatorluklar arasındadır. Bir ülkeden ziyade bir medeniyetin ne denli geliştiğini yapılar üzerinden anlamak mümkündür. Zira bir yerden bir yere seyahat ederken öncelikle çevre ve yapılar incelenir. İlk izlenim çevresel yapılar üzerinden oluşur. İlk etkileşim böyle başlar. (Daha havalimanından çıkmadan indiğiniz havalimanının tasarımından büyüklüğüne kadar her faktör ilk izleniminizi oluşturur.)
Cumhurbaşkanlığı Sarayı neyi sembolize ediyor? Sarayın 1000 odalı olması kızılacak bir şey mi?
Ülkemizde herhalde en çok tartışılan konuların başında Cumhurbaşkanlığı Sarayının 1000 odalı olması geliyor. Bunun doğru olup olmadığını yazının devamında eleştireceğiz. Az önce de bahsettiğimiz gibi yapıların büyüklüğü, tasarımı, peyzajı, iç mekan tasarımı, kullanılan malzemesi, kullanılan aydınlatma biçimleri, renk tonları, çevresel konumu vb tüm kriterler bu denli önemli yapılar için önem arz eder. Az evvel de bahsettiğimiz gibi geçmişten günümüze kadar politik unsurları üzerinde barındıran tüm yapılar dosta düşmana büyük atıflarda bulunur. Bu tür yapılar bir nevi ülkelerin gövde gösterisini gerçekleştirdiği önemli unsurlardır. Bu açıdan bakıldığı zaman Cumhurbaşkanlığı Sarayının yapılması için geç bile kalındı diyebiliriz…
Bu tür yapıların yapılmasındaki diğer önemli bir unsur ise diplomatik ziyaretlerdir. Diplomatik ziyaretler esnasında binanın ziyaretçi üzerinde büyük etkisi vardır. Mekanın kurgusu ziyaretçinin hakkınızdaki izlenimini etkileyebilmektedir. Zira Hitler’in ofis tasarımı bu konuda en güzel örneklerden birisi.
Tarihe bakıldığında Hitler, siyasi yönetiminin yanı sıra aynı zamanda semboller, insan psikolojisi, askeri idare ve en çok da analitik zekası ile birçok konuda başarılara sahip olan birisiydi. Bu zekasını aynı zamanda diğer ülkere üstünlük kurma üzerine de kullanıyordu.
Nasıl mı?
Almanya’nın Bavyera şehrinde yer alan Berghof isimli ofisini Hitler bizzatihi kendisi tasarlamıştır. Bu saray birçok açıdan dikkate değer bir saray. Zira bu saraya gelen her ziyaretçi kapıdan girer girmez kendisini yoğun bir baskı altına alındığını hissediyordu. (Verilere göre Hitlerin odasına gidene kadar birçok kişinin soğuk terler döktüğü söylenir.)
Sarayın kapısından girildikten sonra merdivenlerden çıkılması, akabinde geniş bir alandan ofise gidene kadar koridorun daralması, ofise girdikten sonra Hitler’in masasının ters köşe yapıp şaşkınlık uyandırması vb faktörler rast gele yapılan şeyler değil!
Ziyaretçisini merdivenden çıkartması, kendisinin üstün konumda olduğunu ve ona göre yapılacak konuşmadan evvel kendisine çeki düzen vermesi gerektiğini ifade ediyor. Geniş kolidorun ofisin kapısına gelinceye kadar daralması kişinin üzerinde psikolojik baskı oluşturmak için biçimlendirilmiştir. Odaya girdikten sonra daralan kolidorun bitiminde kapının arkasında genişçe ve kocaman bir odada Hitler’in masasının kapının hemen arkasında konumlandırılması ziyaretçiyi şaşkınlık içine düşürüp zihnini yönlendirme politikası üzerine kurgulanmış şeylerdir.
Kısaca biraz daha değinmek gerekirse;
Berghof tamamen gri granitten yapılmış bir yapı. Yüksek pencereler derin nişlerin içine yerleştirildi. Berghof girişinde büyük bir merdiven bulunuyordu ve burada Mussolini‘den Neville Chamberlain‘a kadar Hitler‘in ziyaretçilerini gösteren fotoğraflar vardı.
Avludan mermer merdivenle birinci kata çıkılıyordu. Avluda Prusya’nın kurucusu Bismarck‘ın portresi asılıydı; geceleri resim aydınlatılıyordu.
Girişte tonozlu koridorlar vardı. Burada büyük yemek salonu, Hitler’in çalışma ofisi ve misafir kabul yeri gibi odalar sıralanmıştı.
Toplantı salonu, kapı perdesiyle salondan ayrılmıştı. En gösterişli bölüm ise 32 metrekarelik devasa bir pencereydi. Hitler’in tasarımı olan pencere tamamen aşağı indirilebilen camlardan oluşuyordu.
Hitler, Alpler ve Avusturya’daki Salzburg şehri görüntüsü sunan bu pencereyi her misafirine gösteriyor, övünüyor ve şatoyu aslında sırf bu pencere için yaptığını söylüyordu.
Pencerenin önünde uzun mermer bir masa duruyordu; Hitler, özellikle 1943’ten sonra savaşı buradan yönetti; durum değerlendirmesi toplantılarını bu masada yaptı.
Salonun bir yanı teraslı kış bahçesine, diğer yanı da 200 metrekarelik devasa toplantı salonuna açılıyordu.
İŞTE TÜM bunlar incelendiğinde aynı politikayı geçmişten bu yana birçok medeniyet ve ülke kullandı. Halen daha kullanılmaya da devam etmektedir. Buna başta Amerika’nın Beyaz Sarayı olmak üzere birçok örnek verilebilir.
Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı Sarayının 1000 oda olması tamamen sembolik ve derin mesajlar içeriyor. Bu hem 1000 yıllık imparatorluğun süre gelimini, hem ziyaretçisi üzerinde algı psikolojisi oluşturmayı, hem ülkenin büyüklüğünü, tarihini, kökünü, kuvvetini ve benzeri birçok mesajı içerisinde barındırıyor.
Peki gel gelelim bu kadar şeyler gerekli miydi? Evet gerekliydi. Dünya konjüktüründe her ülkenin kendine ait bu tür alanları varsa, dünya üzerinde söz sahibi olan, olmak isteyen ülkelerin de bu tür sembolik oyunlar seramonisine katılması zorunludur…
MİMARİ AÇIDAN İNCELEMEK GEREKİRSE:
Mimari açıdan Cumhurbaşkanlığı Sarayını hiç beğenmediğimi vurgulamak isterim. Ne kültürümüzden bir iz, ne dışarıdan bir üstlük algısı ne de Cumhurbaşkanlığı Sarayına yakışır bir duruş sergilemiyor. Daha çok toplum için yapılmış bir kamu alanı havası mevcut.
Mimari açıdan özellikle Cumhurbaşkanlığı Sarayını sınıfta kaldığını rahatlıkla söyleyebilirim. Bu göreceli bir mesele olmakla birlikte profesyonellerin bu yapıyı değerlendirmesi daha büyük önem arz ettiği kanısını taşımaktayım. Ve bu mimarlardan biri olarak; bu yapının bitmiş halini gördükten sonra birisinin gelip bunun bir şaka olduğunu, bunun sadece bir rüyadan ibaret olduğunu söyleyip beni uykumdan uyandırmasını istedim.
Gelelim değerlendirmeye:
Yapının peyzajında İslami bir figür olan akan sular kullanılmış. İslam medeniyetinde akan su temiz suyu ifade ediyor. Bu temizliğin, huzurun, sükunetin ve sürekli tazeliği sembolize ediyor. Gece ise aydınlatmların belli aralıklarda loş bir ortam oluşturması devasallık hissi uyandırıyor. Bahçede boşluk hissi, geniş alan hissini oluşturmuş. NOTU: Yeterince iyi değil. Çok daha farklı ve güzel bir izlenim bırakmak mümkündü.
Yapının mimarisinde dikey sütunların kullanılması devasallık ve yükseklik algısı uyandırmaya çalışmış. Bu sembolik olarak doğru bir uygulama. Mimari tam bir kabuk görevi görüyor. İçeriyle dışarı birbirinden yarı izole edilmiş. Bu durum içerinin dışarıdan haberdar olduğunu ifade eder. Aynı zamanda içerinin güvenli bir alan olduğunu… NOTU: Mimari açıdan bu yapı tam bir vasat. Aynı mimari unsurların üzerinde barındırılabileceği çok daha güzel tasarımların ortaya çıkması mümkündü.
İç mimari olarak ise az önce verdiğim Hitler’in oluşturmak istediği tüm baskı unsurlarını Cumhurbaşkanlığı Sarayının iç mimarisinde de görmekteyiz. Geniş kolidorlar, yüksek tavanlar, uzunlamasına ve geniş kapılar, odalar, merdivenler ve boşluklar ziyaretçiye üstünlük algısı uyandırmakta. Cumhuriyet nişanımızın ve Al Bayrağımızın rengi olan kırmızının sıcak renk ışıklarıyla buluşturulması ciddiyet, baskınlık, samimiyet, dosta güven düşmana korku algısı uyandırıyor. Zira sıcak renk ile sıcak ışığın buluşması “yoğun duyguyu” ifade eder. Kızgınlık anında fazla kızgınlığı, neşe anında ise fazla neşeyi ifade eder. NOTU: Olması gerektiği gibi. Ne eksik ne fazla. Başarılı.
SONUÇ:
Tek cümlede Cumhurbaşkanlığı Sarayını açıklamak gerekirse; peyzaj ve mimari açıdan sınıfta kalırken, iç mimari açıdan olması gerektiği gibi olmuş.
Her zaman daha iyisi mümkün…
Eşref Zeki PARLAK
Y. İçmimar
Twitter: @EsrefZekiParlak
il******@es*************.com
Sayın Parlak
21. yy da ülkelerin itibarı artık sarayların büyüklüğü ile kıyaslanmıyor.Çağımız bilim ve teknoloji çağı.Ülkeler artık demokrasisi,insan hak ve özgürlükleri,kadın hakları,ekonomisi,sanayisi,teknolojisi,bilimi,,basın özgürlüğü,sağlığı,eğitimi,çevre temizliği,planlı şehirleşme ile kıyaslanıyor ve değerlendiriliyor.Hitler örneğini vermeniz ise ilginç.Sonuç ne 15 milyon insanın ölümüne neden olmak,yıkık ,virane bir ülke bırakmak ve bir odada günahlarıyla intihar etmek.Bence hiç kıyaslanmayacak bir örnek.
Benim aklımı kurcalayan bu 1150 odalı cumhurbaşkanlığı sarayında ne kadar insan çalışacak ve bu insanlar ne iş yapacak.İçinnde 81 asansör,tanesi 70 bin liralık koltuklar,altın varaklı bardaklar ve trilyonlarca liralık halılar.Galiba biz aklımızı yitirdik.
Mimari kısmı beni ilgilendirmiyor.Onu uzmanlar bilir.Ama koskoca bir bina yerine daha estetik,modern,cumhuriyetin değerlerini yansıtan bir bina yapılabilirdi gibime geliyor.