Artera Mimarlık Ofisi: “Hem fonksiyonu çözmeli, hem ortamın İstenilen koşullarını sağlamalı, hem de bunu estetik bir şekilde yapmalısınız.”
Aviled Mimarım sponsorluğunda bu hafta Artera Mimarlık ve İçmimarlık Ofisinin kurucusu Mimar Uğur BATUR ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Uğur Bey bize özgeçmişinizden bahsedebilir misiniz?
TED Ankara Kolejinden mezun olduktan sonra üniversite eğitimi için Amerika’ya gittim ve üç yıl kadar Amerika’da lisan eğitimimi tamamladım. Ardından Türkiye’ye dönüş yapmak istedim ve okullarda ders yönünden uyuşmazlıklar olduğu için eğitimimi Kıbrıs’ta bitirdim. 2000 yılında çift diplomalı bir şekilde iki üniversiteden -Uluslararası Amerikan ve Girne Amerikan üniversitelerinden- mezun oldum.
Mezuniyetimin ardından sonra babamın çalışmamam için ısrarlarına rağmen ben çalışmak istedim. 99 depremi sonrası idi, çok büyük bir felaket yaşanmıştı bu benim iş hayatımın başlangıcıydı. Çok hızlı yapılaşma olması sebebiyle hızlandırılmış bir kurs gibiydi. Ben de bu deneyimi yaşamak istediğim için Yalova’ da deprem konutlarının yapımına gittim. Hiç maaş sormadan bir şirkete girdim ve orada 768 tane konutun yapımında görev aldım.
Ardından askere gittim ve askerden döndükten sonra kendimi geliştirmek adına çeşitli kurslara katıldım. Sonra da büyük bir inşaat firması bünyesinde çalışmaya başladım. Orada proje seçme şansım yoktu fakat bu benim için çok iyi oldu çünkü her şeyin çizimini yaptık. Uçak hangarından tutun da, turizm acentasına kadar birçok farklı projede çalışma imkânı buldum. Otel projeleri çok yoğunluklu idi, otel projesinin içinde pek çok şey vardır; mağaza, sauna, spor salonu, oyun alanları gibi pek çok farklı mekân tasarlarsınız. Ayrıca ofis binaları da çizdik, o da çok yaratıcı bir süreç idi. Önümüze ne geliyorsa çiziyorduk ve ne gelirse çözmeyi öğreniyordum. Okulda her şey teoride kalıyor bu yüzden pratiği çok önemsedim. O yüzden insanlar sahaya daha fazla önem vermeli ki daha verimli ve kolay uygulanabilir çizimler yapabilsinler.
Merak edip sorarak öğrenmeye çalışmışsınız, değil mi?
Benim aslında her şeye merakım var. Her şeyi öğrenmeye çok meraklıyım. İkizler burcuyum, burcumun da özelliği aslında(gülüyor). Her şeyi öğrenmeye açım diyebilirim. Konu ne olursa olsun iyi yapabilmek için öncelikle çevremdeki herkesten bilgiyi sonuna kadar almaya çalışırım. Bana göre öğrenmenin ayıbı olmadığı için her şeyi de sorabilirim, kimseye hiçbir şeyi sormaktan çekinmem.
Peki, ofisinizin kuruluş sürecinden bahseder misiniz?
Bahsettiğim inşaat firması bünyesinde piştikten sonra o dönem, proje ve inşaat firması olan bir aile şirketinden teklif geldi ve onlarla çalışmaya başladım. Bu şirkete girdiğimde oturmuş bir düzenleri yoktu, bir düzen oturtmaya uğraştım. Orada da çok hızlı büyüdük. Ben bir çizim ekibi kurmuştum, bir de saha ekibi kurdum. Mimar olarak girdiğim işte hemen şantiye şefi yaptılar, akabinde proje koordinatörü oldum. Çünkü şantiyelerinin aslında bir koordinasyona ihtiyacı vardı ve başında kimse yoktu, yani patron kendisi her şeye yetişmeye çalışıyor ve yetişemiyordu da.
Bir anımızı anlatayım. Van’da yapılacak bir konut projesi için üç boyutlu görseller hazırlamıştım. Bunun katalog şeklinde çıkartılmasını önerdim. Katalog baskısının maliyetinden dolayı patron bunu kabul etmedi fakat ikna için uzun çabalamam sonucunda katalog baskısını alabilmiştik. Firmanın sahibi katalogla beraber Van’a gitti, o ilçenin kaymakamı kataloğu gördüğünde şunu söylemiş; ‘Eğer böyle bir proje gerçekten yapılacaksa sahil kısmında yapacağınız tesisleri ben yapacağım.’ Bu bir konut projesiydi sahille arasından yol geçiyordu, sahil kısmına plajlar, oyun alanları, çocuk parkları yapmıştım. Daha sonra bana katkısı çok fazla olamayacak düşüncesiyle oradan ayrıldım ve bir arkadaşımla ortak olarak 2005 yılında Division İçmimarlık firmasını kurdum. Onda da hep iyi niyetimiz bizi güzel yerlere getirdi.
Mesela bir işveren vardı evini yapmıştım. O kişi çok tanınmış iki mutfak markasının İç Anadolu Bölge müdürü imiş, satışını yaptıkları bu iki mutfağın bayiliğini bize vermek istedi ve ben teminatları karşılayacak bütçemizin olmayışından bu talebe sıcak bakmadım. Buna rağmen, beni çok sevdiği için, gereken teminatları istemeden alt bayi göstererek getirip mutfakları bıraktı. Sonra iş yaptığımız başka bir yer yine bu şekilde getirip ürünlerini bırakmıştı. Biz üç katlı bir villa tutmuştuk baktık ki herkes getiriyor ürününü koyuyor, bizden beş kuruş para da istenmiyor. Güvenildiğimiz için çok mutlu olmuştuk.
Sonra bazı sorunlardan dolayı ortağımla yollarımızı ayırdık. Ben Artera mimarlık içmimarlık firmasını kurdum. Bir yer tutacaktım, aracı ile anlaşamadık, ben de mal sahibi ile görüşmek istemiştim. Görüştük anlaştık ve orayı tuttum. Mal sahibi de bilinen büyük bir firma sahibi çıktı ve onunla da bir fabrika yapmayı planladık fakat bir vefat durumu söz konusu olduğu için maalesef gerçekleştiremedik.
Bunlar hep güzel tesadüfler silsilesi gibi görünüyor olabilir fakat özünde ben yaşadığım hiçbir olumsuzluktan yılmadım. Kötü günlerim oldu fakat ben enerjimi düşürmedim. Hep böyle yılmadan çalışarak ve hep dürüst olarak çalışma hayatına devam ettim. Artera Mimarlık İçmimarlık olarak yeni işler almaya başladık ve bu işlerimizi güzel değerlendirdik.
Projelendirdiğiniz işlerde yapımları da üstleniyor musunuz?
Bu durum değişebiliyor bazen bizden tasarımı alıp uygulattılar bazen sadece uygulama yaptık fakat çoğunlukla tercihimiz tasarım ve uygulamayı birlikte yapmak oluyor. Yapım zor bir iş, ekibimizi de çok zor oluşturduk. Ben her zaman ekibime yüksek paralar ödedim ama onun da hakkını fazlasıyla istedim. Türkiye’deki yapım işinde sorun şu, çoğu ustayı şantiyeye ikinci kez getiremiyorsunuz. Bizde bu olmadı, biz ne zaman çağırsak ekiplerimiz geldi ve müşterimiz ne zaman çağırsa biz gittik.
Süreç, zor bir süreç değil mi?
Tabi ki. Zor kısmı şu; müşterinin daima haklı olduğunu unutmamak gerekiyor. Bunu yaparken tüm ekibi karşıma aldığım oldu ama bir şekilde idare etmeyi öğreniyorsunuz. Biraz ustayı idare ediyorsunuz, biraz müşterinizi idare ediyorsunuz. O ustaya başka bir iş veriyorsunuz ve orada durumu telafi ediyorsunuz. Bir şekilde hep ara yolu buluyorsunuz
Mimarlık mesleği ve kişinin karakteri konusuna nasıl bakıyorsunuz, sizce yetenek ve bilgiden bağımsız olarak ilintili mi?
Benim bugünlere gelmemin, kendi çizgimde yükselebilmemin sebebi karakterimden başka hiç bir şey değildir. Yüksekteyim diye bunu söylemiyorum fakat işini yapmaya çalışan biri olarak bunu söylüyorum. Çözümcü olmak çok önemli, ben hatasını kabul eden biriyim. Müşterimin de hata yapabileceğini bilerek yola çıkan biriyim. Ben hata yapsam da onlara bu hatayı fark ettirmeden hep telafi ettim yani sorun büyütmek değil çözüm üretmek taraftarı oldum.
Hep dürüst oldum. Dürüstlük zaten olunması gereken bir özellikken bunu arar olduk, dürüst olunca takdir görür olduk aslında dürüstlük insanı insan yapan bir özellik.
Özveri gerekiyor, bu işi yapan kişi özverili olmalı bir de şunu unutmamalı; yaptığımız mekânda müşterilerimiz yaşayacak ve o mekânı onlar yaşatacak, biz onların hayallerini mimari ve iç mimari doğrularla gerçekleştirme için varız. Kendi hayallerimizde onları yaşatmak için değil. O yüzden bir kağıda tasarımı çizip ‘ben yaptım, bunu yapacağız doğrusu budur’ diye bir yaklaşımda bulunamayız.
Bunun için karşı tarafı çok iyi tanımamız gerekli. Müşterinin karakterini öğrenmek bile bizim işimizde önemli. Ben ev tasarlayacaksam mutlaka tasarlamaya başlamadan önce o kişilerin evlerine giderim, onlara internetten bazı ödevler veririm ve zevklerini anlarım. Sonra o zevkleri harmanlarım. Bir keresinde bir ofis tasarımını bitirdiğimizde müşterimiz şunu dedi; ‘Uğur bey, iki gün önce baktığım objeyi bile koymuşsunuz.’ Biz onu takip etmedik, o objeye baktığını bilmiyorduk fakat o kişinin zevkini ve algısını öğrenmiştik, buna göre hareket ettik. Genelde müşterilerimiz projeyi ellerine aldıklarında ‘Beni bu kadar iyi tanıyabildiğinize inanamıyorum.’ derler.
Sizce içmimarlık disiplini ülkemizde oturdu mu?
Aslında hala tam anlamıyla oturmadı. Örneğin villa yaptıracak bir kişi, villanın kabası, her şeyi bitiyor ve bizi öyle arıyor. Diyor ki ‘Gelin, içini siz yapın.’ Oysa bu bir tasarımdır yani siz mimari projeyi gittim aldım, ucuzunu da aldım, şimdi de sıra iç mimaride diyemezsiniz. Uygun fiyatlı olduğunu düşündüğünüz, daha pahalıya mal olur. Elli bin liraya mimari çizim yaptırdınız diyelim sonra yirmi bin liraya iç mimari çizimi yaptırdınız, üstüne de yirmi bin kontrole verdiniz, doksan bin lira etti. Bir bütün olarak bu işi bu işi yaptırsaydınız belki yetmiş bin liraya yaptıracaktınız. Bu hem daha ekonomik bir yol olup hem de bütününde anlamlı bir tasarım ortaya çıkacaktı. Tasarım bir bütündür ve en başından en sonuna, topluca ele alınmalıdır.
Ben görüşmelerime kendim giderim, ekibimi yollamam. Çünkü onlara bizzat mimarlık nedir, iç mimarlık nedir, alacağınız hizmet nedir, gibi konuları anlatarak başlarım. Neyi beklemelisiniz, neyi talep etmelisini i anlatırım.
İşverenler disiplin olarak iç mimarlıktan ve mimarlıktan beklediklerini oturtmuş ve ayırmış değiller. İşimizde önce fonksiyon esastır, fonksiyonu çözmeden hiç bir mekân oluşturulmaz.
Bu bir donanım gerektiriyor, siz bunu nasıl elde ettiniz?
Algı açık olunca siz istem dışı bir gözleme ve öngörüye sahip oluyorsunuz. Ne, nerede, nasıl durur, hangi iş nerede yapılır, nerede yapılırsa yaşar gibi soruların cevaplarını tahmin edebiliyorsunuz. Sonuç olarak ben, hiç bir zaman, sözleşmeyi imzalayayım, paramı alayım diye projelere bakmadım. Hep kendim için değil karşı taraf için bir adım sonrayı düşünerek çalıştım.
Tüm tasarımlarınızı kendiniz mi yapıyorsunuz? Bize proje sürecinizi anlatır mısınız?
Evet, hatta tasarımı sadece kendim yapıyorum, tasarımı yaptıktan sonra geri kalan kısmında ekibin koordinasyonunu sağlayarak sürekli bir şekilde takip ederek sürdürüyorum.
Takip çok önemli çünkü çözümlerimiz bazen ustalara kolay gelemeyebiliyor, ustalardan müşterilerimize söylenmiş şöyle cümleler duyabilirsiniz ‘Bu mimarlar da böyle çiziyor ama bunu böyle yapsak daha uygun olurdu.’ bu şekilde işvereni bir de en can alıcı noktadan vurunca o sırada tasarımınız bir kararla bambaşka bir şekle girebiliyor. Bu sebeple şantiye takibini birebir yapmak bu işin olmazsa olmazı diyebilirim.
Hızlı ve yenilikçi çözümler buluyorum diyebilirim. Örneğin bir hastane projemizde hijyen koşullarını sağlamak için havuzlu asma tavan yapılmaması gerekti, bu genelde gözden kaçırılan bir husus, biz bunu bilerek projemizde tavanda komple barisol tavanlar uyguladık ve öyle değişik barisoller yaptık ki tavandan duvara döndürdük ve birleşim yerlerinde hijyen sorunu da olmadı. Yani çözümü fonksiyona göre bulup bunu tasarım bilginizle gerçekleştirebilmeyi hedefliyoruz. Hem fonksiyonu çözmeli, hem ortamın istenilen koşullarını sağlamalı, hem de bunu estetik bir şekilde yapmalısınız, benim yapmaya çalıştığım bu.
Tasarım sizin için ne ifade ediyor?
Fikir. Tasarım hayatımın her alanında var. Baktığım her şeyde tasarımsal bir güzellik görmeliyim. Bunu ben veya bir başkası düzeltsin isterim. Kötü demek aslında çok kolay fakat doğrusunu göstermek, yön vermek, kötünün neden kötü olduğunu ifade etmek zor. Bizim toplumumuzda da bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak çok yaygın maalesef. O yüzden önce bilgi gelmeli sonra tasarım kendiliğinden zaten gelir. Bilgi ve görgü arttıkça kendinizi geliştirdikçe bu da gelişir.
Peki, meslek hayatım boyunca mutlaka bir …(gökdelen, alışveriş merkezi, okul) tasarlamalıyım dediğiniz bir yapı var mıdır?
Söylediğim gibi mesleğimin ilk yıllarında o kadar çok projelerde bulundum ki bir bina olarak şunu da yapsaydım dediğim bir şey kalmadı. Örneğin küçüklüğümden beri uçaklarla, uçuş ile çok ilgisi olan biri olarak bir anda elimde uçak hangarı projesi buldum ve uçak büyüklüklerini, kanat uzunluklarını araştırdığım bir süreçle uçak hangarı tasarladım. Oteller, iş merkezleri derken birçok proje tipinde çalışma yaptım.
Fakat mesleğe giriş hayali olarak içimde olan, yapmayı istediğim tek bir şey var; yat tasarımı yapmak. Hala bunu yapamadım. En büyük hayalim bu diyebilirim. Hiç bir maddi karşılık beklemeden sadece zevk için, keyfi olarak, bir yat tasarlamak, tekne tasarlamak, bir geminin içini tasarlamak çok isterim, çünkü deniz aşığıyım.
Ofisinizi İstanbul’a taşımayı düşünüyor musunuz?
İstanbul sürekli bizi çağırıyor, benim bir kızım var, o burada öğrenimini sürdürüyor, İstanbul’a gidersem onu görmeye gelmenin sıkıntısını yaşamaktan kaçıyorum, fakat iş için İstanbul’a gidip gelmek daha keyifli geliyor. Proje bazında yurt içi veya yurt dışı seyahatlerim oluyor, Azerbaycan’ da da bir proje yapmıştım, fakat taşınma konusunda kızımın biraz daha büyümesini bekleyeceğim.
Proje sürecinde en çok keyif aldığınız an veya anlar hangileridir?
Tasarım anı, o ilk oluşum anı en zevk aldığım an. Hiç bir şeyi, ne yapacağını dahi henüz bilmeden, müşteri anlatırken, kafanızdaki kıvılcımların oluştuğu hayal evresi.
Bu muazzam bir şey, bir mekâna gidiyorsunuz, müşteri sizden bir şey istiyor, orada sadece dört duvar var ve müşteriniz anlatırken siz kafanızda malzemeleri objeleri koymaya başlıyorsunuz, ekliyorsunuz, çıkarıyorsunuz. O an bu dışarıdan belli olmuyor, sadece boş bakan biri gibi görünüyorsunuz hatta müşteri sizin dinleyip dinlemediğinizden emin olamıyor. Çoğu zaman projeyi ilk görüşmede kafamda oluşturmuş oluyorum. Bitirmiş değil fakat ana taslağı oturtmuş oluyorum.
Bir de ben her projemde bir kıvılcım noktası ararım, yani beni heyecanlandıran bir tasarım fikri, bir kitaplık bazen bir giriş holü oluyor bu. Örneğin Kolyoz Balık lokantasını yaptığımda insanların hem bir otele, hem restorana, hem bir eve girermiş hissini duymasını istemiştim. Zor bir şekilde kabul ettiler. Fakat tasarım bittiğinde o gözlerindeki ifade benim için paha biçilemezdi.
Kariyerini şekillendirme aşamasında olan genç mimar ve mimar adaylarına neler söylemek istersiniz?
Soruyu öncelikle ‘Üniversiteye dönsem ne yapardım?’ Sorusu olarak cevaplayacağım.
Birincisi stajımı yapmış olmak için sadece o dosyayı oluşturmak adına veri almak için yapmazdım. Bir firmaya gider, -büyük ihtimalle bunu çok büyük bir firma olarak seçmezdim ama iyileşmeye ve büyümeye çalışan bir firma olarak seçerdim- orada her şeyi yapmaya çalışırdım. Şantiyede her şeyi yapmaya çalışırdım. Şantiyede ustalarla konuşur onlardan bilgi almaya çalışırdım.
İkincisi mezun olur olmaz kendi firmamı kurmazdım. Değişik firmalarda çalışırdım. Büroyu da görüp, şantiyeyi de görüp, hak ediş yapmayı da görüp bunların hepsini öğrenmeye çalışırdım. Tabi bunları kendi firmasını kurmak isteyenlere söylüyorum, akademik devam etmek isteyenler için değil.
Tavsiye olarak en önemli konunun kendilerini biçimden biçime sokmamaları olduğunu düşünüyorum. İş yaptıkları insanlara göre şekil almasınlar, her zaman doğru olarak, doğru kalsınlar. Yalanı, hırsızlığı, riyası olmayan insanın her zaman kazanacağını bilsinler. Ben buraya ‘Ailem iyiydi, bana imkân sağladı da bunlar oldu.’ demeye gelmedim. Çok zor günlerim oldu, faturaları ödeyemediğim, borç içinde olduğum günler oldu. Tek bir şey var dürüstlüğümden dolayı yoluma devam edebildim. Dürüst olsunlar. Kararlarının arkasında dursunlar. Ben telefonumun numarasını 20 yıldır değiştirmedim, en eski müşterim isterse beni bulabilir aynı numaradan.
Hatasız olmak gibi bir komplekse girmesinler, düzeltebilirler, hatanın arkasında dursunlar yeter.
Bilmiyorum gibi bir komplekse girmesinler, öğrenirler.
Görüşmeye gittiklerinde ‘Şu tip bir proje yaptın mı?’ diye soru geldiğinde açık yüreklilikle yapmadıklarını söyleyebilsinler. Bir mimar veya iç mimar zaten eğitim alırken her türlü projeyi yapabilecek eğitimi alabiliyor. Şöyle demeliler; ‘Hayır yapmadım ama bunun ile ilgili gerekli her türlü donanıma sahibim, bana ben olduğum için bu işi verin, bu işi yapmış olduğum için değil.’
Dürüst, doğru olduktan sonra kendilerine güvensinler çünkü yapılamayacak hiç bir şey yoktur. Genç mimar ve mimar adayları; her zaman, kendinize inanın, güvenin ve yılmadan çalışın… gelecek sizin. (gülüyor)
Uğur Bey, bu keyifli sohbet için çok teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim.